Alım Satım Sözleşmesi Nedir?

Alım satım sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 207 vd. Maddelerinde kendisine yer verilen bir sözleşme türüdür.

Tanımı ve hükümleri
MADDE 207- Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya
devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve
alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.
Durum ve koşullara göre belirlenmesi mümkün olan bedel, kararlaştırılmış bedel
hükmündedir.

Yukarıda belirtilen kanun maddesi hükmüne göre satış sözleşmesinde iki taraf bulunmaktadır. Taraflardan biri satıcı, diğeri ise alıcıdır. Satış sözleşmesi, her iki tarafa da borç yükleyen ve karşılıklı edim yükümlülüğünü içeren bir sözleşmedir. Buna göre satış sözleşmesiyle satıcı, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini devretme borcu altına girerken; alıcı ise buna karşılık bir bedel ödeme borcu altına girmektedir.

Satış sözleşmesinde, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça sözleşmenin tarafları olan satıcı ve alıcı, yüklenmiş oldukları edimleri aynı anda ifa etmekle yükümlüdür. Kabul edilen bu husus, taraflara ödemezlik def'i imkanı tanımaktadır. Şöyle ki; ödemezlik def'i, bir tarafa diğer tarafın borcunu ifa etmemesi halinde kendi borcunu ifa etmekten de kaçınma imkanı tanıyan bir def'i türüdür. Ödemezlik def'iyi ileri süren taraf, karşı tarafın borcunu ifa etmemesi halinde kendi borcunu ifa etmekten de kaçınacağını bildiren bir savunma vasıtasıdır.

Bahsettiğimiz üzere, satıcı ve alıcı yükümlülük altına girmiş oldukları borçları kural olarak aynı anda ifa etmekle yükümlüdür. Ancak satıcı ve alıcı, sözleşmede bu durumun aksini belirtmişlerse, yükümlülük altına girdikleri borçları aynı anda ifa etmek yerine farklı zamanlarda da ifa edebilirler. Örneğin, bir çanta alım satımına ilişkin bir satış sözleşmesinde satıcı, çantanın zilyetlik ve mülkiyetini devretme yükümlülüğü altına girerken; alıcı ise satın aldığı anda çantanın bedelini ödemekle yükümlüdür. Ancak tarafların yapmış oldukları satış sözleşmesinde aksinin kabul edilmesi de mümkündür. Yani satıcı, satılanın yani vermiş olduğumuz örnekte çantanın zilyetlik ve mülkiyetini derhal devretme yükümlülüğü altına girerken; alıcının, satın almış olduğu çantanın bedelini ileri bir tarihte ödemesi kararlaştırılmış olabilir. Veya tam tersi olarak alıcı, bedeli derhal ödeyerek; satıcı, bedelin ödenmesi tarihinden ileri bir tarihte çantanın zilyetlik ve mülkiyetini devretme borcu altına girebilecektir.

Alıcı ve satıcı, satılanın bedelini tam olarak belirlememiş olabilir. Satılanın emsallerine göre taşıdığı niteliklere, satışının veya devrinin yapıldığı zamana göre yani, durum ve koşullara göre eğer ki bedeli belirlenebilecek durumda ise, satış sözleşmesinde belirli bir bedel kararlaştırılmış olmasa bile belirlenmesi mümkün olan bedel, kararlaştırılmış bedel hükmündedir.

Satış Sözleşmesinin Unsurları

Satış sözleşmesinin unsurları, bir sözleşmenin diğer sözleşmelerden ayırt edilerek satış sözleşmesi adını alması demektir. Satış sözleşmesinin, bir borç sözleşmesinden, eser sözleşmesinden veya kat karşılığı inşaat sözleşmesi gibi diğer sözleşme türlerinden ayırt edilmesine yarayan hususlara, satış sözleşmesinin unsurları denilmektedir. Belirtmek gerekirse, esaslı unsur, sözleşmenin geçerli olabilmesi için o sözleşmede mutlak surette bulunması zorunlu olan unsurdur.

Satış sözleşmesinin esaslı unsurları;
Satılan: Satılan şey, sözleşme konusu edilen maldır. Örneği, ev, arsa, tarla, bina gibi taşınmaz yani gayrimenkul bir mal olabileceği gibi; araba, gemi, helikopter, motor, bisiklet, çanta gibi taşınır bir eşya da olabilir. Satılan şey, satış sözleşmesinin esaslı unsurudur. Satış sözleşmesinde, satılan şeyin yer almaması esaslı unsurda eksiklik yaratacağından; sözleşmeyi geçersiz kılar.
Bedel: Satış sözleşmesinde bedel, alıcının edim yükümlülüğü altındadır. Buna göre bedeli alıcı öder. Satış sözleşmesinin geçerli olabilmesi için bedelin belli veya belirlenebilir olması gerekmektedir. Yani, bedel tam olarak belirli olmasa dahi; belirlenebilir nitelikte ise, sözleşme yine de geçerlidir.
Anlaşma: Satış sözleşmesinin diğer esaslı unsuru ise anlaşmadır. Anlaşmadan kasıt, tarafların kendi serbest iradeleri ve rızalarıyla, yüklenmiş oldukları edimleri, sözleşmede aksi kararlaştırılmış ise kararlaştırılan zamanda; aksi kararlaştırılmamış ise, TBK m.207 hükmüne göre aynı anda, yüklenmiş oldukları edimleri karşılıklı bir değişim yani mübadele borcu altına girerek borçlarını ifa etmeleridir. Buna göre, kararlaştırılan veya kanunda kabul edilen zamanda, satıcı, sattığı şeyin zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme borcunu, alıcı ise bedel ödeme borcunu karşılıklı mübadeleye sokacaktır.

Satış Sözleşmesinin Özellikleri

Satış sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükler. Yani satış sözleşmesi ile hem alıcı hem de satıcı borç altına girmektedir.
Satış sözleşmesi, rızai bir sözleşmedir. Yani hem alıcı hem de satıcı, kendi iradeleriyle rıza göstermişlerse ancak; aralarında satış sözleşmesi kurabilmektedirler. Dolayısıyla buradan anlaşılan; hiç kimse, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince; elindeki malı satmaya zorlanamayacağı gibi; yine hiç kimse, satışa sunulmuş olan bir şeyi satın almaya zorlanamaz.
Satış sözleşmesi, ani edimli bir sözleşmedir. Yani satış sözleşmesinde satıcı, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini devrettiği anda; alıcı ise bedeli ödediği anda borcundan kurtulur. Her iki tarafın da üzerine düşen ifa yükümlülüğünü tamamlamış sayılması için ifaya başlama anı ile ifanın bitiriliş anı arasında ayırt edici nitelikte uzun bir zaman aralığı bulunmamaktadır.
Satış sözleşmesi, sebebe bağlı yani illi bir sözleşmedir. Satıcı açısından, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme amacı, bunun karşılığında bir bedel yani semen elde etmek iken; alıcı açısından, bedel ödemesinin amacı, satıcının sattığı şeyin zilyetlik ve mülkiyetini devir almaktır.

Satıcının asli borcu, satılan şeyin zilyetlik ve mülkiyetini devretmek iken; tali yani yan borç olarak, satılan şeyin niteliğine göre, satılanın devrini yapana kadar onu korumak, muhafaza etmek, satılanı göndermek, teslim ve taşıma masraflarını karşılamaktır.

Satış Sözleşmelerinde Şekil Şartı

Satış sözleşmeleri, kural olarak bir geçerlilik şartına tabi değildir. Yani taraflar arasında geçerli bir satış sözleşmesinin varlığından söz edebilmek için satış sözleşmesinin yazılı olması şartı aranmamaktadır. Ancak, "kural olarak" diye belirttiğimiz bu hususun istisnaları da bulunmaktadır. Örneğin, bir evin, dairenin, arsanın, tarlanın veya binanın satışının mutlaka resmi şekil şartına bağlı yapılması gerektiğinden ötürü; bu taşınmaz malların satışının sözlü yapılması mümkün değildir. Zira taşınmazlar, tapu dairesinde yazılı ve resmi şekle bağlı olarak satılırlar. Eş deyişle, taşınmazların satışı mutlaka yazılı ve resmi şekle bağlı olması gerektiği gibi; satışının yapıldığı yer de, taşınmazın bulunduğu yerdeki tapu dairesi olmak zorundadır. Bu bakımdan satıcı ile alıcının, yüklenmiş oldukları edimleri mübadeleye tabi tutacakları yer ile satış sözleşmesinin şekli açısından karar verme yetkileri bulunmamaktadır. Aksi halde yapılan satış sözleşmesi geçersiz kabul edilir.

Taşınır mallarda da bu ayrım söz konusu olabilir. Örneğin araba, motosiklet gibi taşınır malların satışı noterde ve yazılı şekil şartı ile yapılmak zorundadır. Alıcı ve satıcının, araba ve motosiklet gibi taşınır malları, kendi aralarında ve sözlü bir satışla alıp satmaları mümkün değildir. Ancak bunun dışında özellikle günlük hayatta kullanılan ev eşyaları, telefon, bilgisayar, kıyafet gibi taşınır malların satışı sözlü bir şekilde yapılabilir. Ancak uygulamada, genellikle bu satışların da bir satış sözleşmesi akdedilerek yapıldığını görmekteyiz. Bunun amacı ise, tarafların yapmış oldukları sözleşmeye geçerlilik kazandırması değil; ispat edilebilme imkanı kazandırmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Yani, geçerli olması için herhangi bir şekilde düzenleme şartı aranmayan satış sözleşmelerinin yazılı yapılmasındaki amaç, taraflar arasında bir satış sözleşmesi bulunduğunun varlığını ve tarafların karşılıklı borçlarının nelerden ibaret olduğunu kanıtlamaya yönelik bir ispat faaliyetinden ileri gelmektedir.

Satış Türleri

6098 sayılı TBK'da düzenlenmiş olan satış türleri bulunmaktadır. Bu satış türlerinin neler olduğuna kısaca değinmek gerekirse;

Örnek Üzerine Satış: Örnek üzerine satış, TBK'nın 247. Maddesinde kendisine yer verilmiş olan bir satış türüdür.

 Örnek üzerine satış
I. Tanımı
MADDE 247- Örnek üzerine satış, tarafların sözleşmenin konusu olan malın alıcıya
veya üçüncü bir kişiye bırakılan bir örneğe ya da tespit ettikleri bir mala uygun olması
üzerinde anlaşmalarıyla yapılan satıştır.

II. İspat yükü
MADDE 248- Örnek üzerine satışta kendisine örnek verilen taraf, elindeki örneğin
kendisine verilmiş örnek olduğunu ispat yükü altında olmayıp, örneğin biçimi değişmiş olsa
bile, bu değişiklik gözden geçirmenin zorunlu bir sonucu ise, alıcının iddiası doğru sayılır.
Ancak, karşı tarafın her hâlde bunun aksini ispat hakkı vardır.
Örnek, alıcının elindeyken bozulmuş veya yok olmuşsa, kusuru olmasa bile, satılanın
örneğe uygun olmadığını ispat yükü alıcıya düşer.

Kanun maddesi hükmüne göre örnek üzerine satış, tarafların sözleşmenin konusu olan malın alıcıya veya üçüncü bir kişiye bırakılan bir örneğe ya da tespit ettikleri bir mala uygun olması üzerinde anlaşmalarıyla yapılan satıştır. Örneğin bu satışlara genellikle emlak satışlarında rastlanmaktadır. İnşaat halindeki bir binada yer alan daire satışlarında inşaat şirketinin genellikle sitenin veya binanın hazırlanmış bir maketini alıcılara sunduğu; alıcıların ise kendilerine takdim edilmiş olan maketi beğenmeleri halinde bu bina veya siteden daire almayı kararlaştırdıkları halde, örnek üzerine satıştan söz edilebilir.


Örnek üzerine satışta ispat yükü genellikle, satıcı tarafından alıcıya veya üçüncü kişilere gönderilen örnekler ile satılan şeyin farklılık arz etmesi durumunda ortaya çıkabilmektedir. Satıcı, alıcıya sattığı şeyin bir örneğini göndermiş; ancak bu örnek, alıcının elindeyken bozulmuş veya yok olmuşsa alıcının bu bozulma veya yok olmada kusuru bulunmasa dahi; alıcı, satılan şey ile gönderilen örneğin aynı olmadığına ilişkin ispat yükü altındadır.

Ancak alıcı, kendisine gönderilen örnek ile satılan şeyin aynı olmadığını, örneğin biçiminde meydana gelmiş olan değişiklik gözden geçirmenin doğal bir sonucu ise ispat yükü altında değildir.

Beğenme Yoluyla Satış: Beğenme yoluyla satış, 6098 sayılı TBK'nın 249. Maddesinde kendisine yer verilen bir satış türüdür. Buna göre;

Beğenme koşuluyla satış
I. Tanımı
MADDE 249- Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden
geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satıştır.

II. Hükümleri
MADDE 250- Beğenme koşuluyla satışta alıcı, satılanı kabul etmekte veya hiçbir
sebep göstermeksizin geri vermekte serbesttir.

Beğenme yoluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satış türüdür. Beğenme koşuluyla satışta alıcı, satılanı kabul etmekte veya hiçbir sebep göstermeksizin geri vermekte serbesttir.

Örneğin bir mağazaya gidip orada satılanların alıcı tarafından incelenmesi ihtimalinde; alıcı, mağazada satılanları inceler ve beğendiği takdirde gerekli bedeli ödeyerek satış sözleşmesini kurar. Ancak alıcı, satılan ürünleri beğenmediği takdirde hiçbir sebep göstermeksizin satılanı satıcıya iade etmekte serbesttir.

Deneme veya Gözden Geçirme Yoluyla Satış: Deneme veya gözden geçirme yoluyla satış, 6098 sayılı TBK'nın 251. Maddesinde kendisine yer verilen satış türüdür.

Satıcının yanında
MADDE 251- Deneme veya gözden geçirme satıcının yanında yapılmak gerekip de
alıcı, satılanı sözleşme veya âdete göre gerekli süre içinde kabul edip etmediğini açıklamazsa,
satıcı sözleşmeyle bağlılıktan kurtulur.
Böyle bir süre belirlenmemişse, satıcı uygun bir süre geçtikten sonra, satılanı kabul
edip etmediğini bildirmesi için alıcıya ihtarda bulunabilir; bu ihtara hemen cevap verilmezse
satıcı, sözleşmeyle bağlılıktan kurtulur.

Alıcının yanında
MADDE 252- Satılan, denenmeksizin veya gözden geçirilmeksizin alıcıya verilmişse,
sözleşme veya âdete göre gereken süre içinde veya böyle bir süre yoksa, satıcının ihtarı
üzerine alıcı, satılanı beğenmediğini hemen bildirmez veya onu geri vermezse, beğenme
koşulu gerçekleşmiş olur.
Alıcının, herhangi bir çekince belirtmeksizin satış bedelinin tamamını veya bir kısmını
ödemesiyle ya da satılanı deneme veya gözden geçirme amacını aşacak biçimde kullanmasıyla
da beğenme koşulu gerçekleşmiş olur.


Deneme veya gözden geçirme yoluyla satışta alıcı, deneme veya gözden geçirmeyi satıcının yanında yapabileceği gibi; kendisi tek başına da yapabilir. Alıcının, deneme veya gözden geçirmeyi satıcının yanında yaptığı ihtimalde alıcı, sözleşme veya adete göre uygun bir süre içinde satılanı kabul ettiğini bildirmezse; satıcı sözleşmeyle bağlılıktan kurtulur. Eğer sözleşmede böyle bir süre belirlenmemişse ve yerel adetlere göre de takdiri bir süre yoksa; satıcı, alıcıya satılanı kabul edip etmediğini bildirmesi için ihtarda bulunur. Alıcı, satıcı tarafından kendisine yapılan ihtara hemen cevap vermezse satıcı sözleşmeyle bağlılıktan kurtulur.

Satılan, satıcı tarafından alıcıya denenmeksizin veya gözden geçirilmeksizin verilmişse, sözleşmede geçen süre veya sözleşmede böyle bir süre yoksa yerel adetlere göre gereken süre içinde satıcı, alıcıya ihtarda bulunur. Alıcı, satılanı beğenmediğini hemen bildirmez veya onu geri vermezse, beğenme koşulu gerçekleşmiş olur. Yani, alcının gereken süreler içinde bildirimde bulunmaması ve nihayetinde satıcının, kendisine gönderdiği ihtara da cevapsız kalması durumunda alıcının satılanı beğendiği ve satış sözleşmesine rıza gösterdiği varsayılır.

Diğer bir ihtimalde ise alıcı, herhangi bir çekince belirtmeksizin satış bedelinin tamamını veya en azından bir kısmını ödemişse, alıcının satış sözleşmesini kurmaya rıza gösterdiği ve beğenme koşulunun gerçekleştiği kabul edilir.

Diğer bir ihtimalde ise alıcı, deneme veya gözden geçirmeyi aşacak şekilde satılanı kullanmış ise satılanı beğendiği ve satış sözleşmesine rıza gösterdiği kabul edilir.

YARGITAY KARARLARI

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/2288
K. 2017/12263
T. 20.9.2017

ÖZET : Dava, adi yazılı gayrimenkul satış sözleşmesi gereğince ödenen kaporanın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesini içeren icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.

Temyize konu uyuşmazlık; harici gayrimenkul sözleşmesi gereğince satıcıya ödenen kaporanın tapu devrinin gerçekleşmemesi halinde geri istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Taraflar arasında akdedilen sözleşme, taşınmaz satışına dair olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Geçersiz sözleşme sebebiyle herkes verdiğini geri ister. Mahkemece bu gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken geçersiz sözleşmeyi geçerlilik tanımak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

Mahkemece; geçersiz sözleşme sebebiyle bedel iadesine yönelik itirazın iptaline hükmedilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile geçerli şekilde kurulmuş sözleşme gibi değerlendirilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün gerekçesinin değiştirilerek onanması gerekmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı; davalı ile emlak komisyoncusu aracılığıyla taşınmaz alımı konusunda sözleşme yaptığını, 1.500,00 TL kaparo verdiğini, kalan 8.500,00 TL kaparo bedelini de emlakçıya havale ettiğini, davalının da teslim aldığını, sözleşmede kredi olumsuzluğu halinde kaporanın iade edileceğinin belirlendiğini, banka tarafından kendisine kredi kullandırılmayacağının iletildiğini, ihtara rağmen davalının ödenen bedeli iade etmediğini, icra takibine itiraz ettiğini belirterek; itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı; yetkisiz mahkemede dava açıldığını, davacının haksız yere sözleşmeden dönmek istediğini, banka tarafından davacıya kredi verileceğini, kendisinin bu sebeple zarara uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; taraflar arasındaki sözleşme gereği kredi alamayan davacının ödediği kaparoyu davalıdan isteme hakkı bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde taraflarca temyiz edilmiştir.

1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-) Davacı tarafın hükmün gerekçesine yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Dava, adi yazılı gayrimenkul satış sözleşmesi gereğince ödenen kaporanın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesini içeren icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.

Temyize konu uyuşmazlık; harici gayrimenkul sözleşmesi gereğince satıcıya ödenen kaporanın tapu devrinin gerçekleşmemesi halinde geri istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Buna göre, taraflar arasında akdedilen 08/01/2015 tarihli sözleşme, taşınmaz satışına dair olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Geçersiz sözleşme sebebiyle herkes verdiğini geri ister. Mahkemece bu gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken geçersiz sözleşmeyi geçerlilik tanımak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

Ne var ki; mahkeme, kararını bu gerekçe ile oluşturması gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulmuş olması yerinde görülmemiştir. Hal böyle olunca mahkeme gerekçesi kaldırılarak yukarda yazılan gerekçe ile sonucu itibari ile doğru olan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

O halde; mahkemece; geçersiz sözleşme sebebiyle bedel iadesine yönelik itirazın iptaline hükmedilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile geçerli şekilde kurulmuş sözleşme gibi değerlendirilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün gerekçesinin değiştirilerek onanması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan sebeplerle davalının tüm temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan sebeplerle davacının temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün gerekçesinin değişitirilerek ONANMASINA, 512.10.TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalıya, 3.70.TL Bakiye temyiz harcının temyiz eden davacıya yükletilmesine, 6100 Sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 Sayılı HUMK'nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2020/4933
K. 2021/2006
T. 4.3.2021

13.02.2013 T. 2012/13-1220 E. 2013/239 K. Yargıtay HGK Kararı

ÖZET : Dava, alacak istemine ilişkindir.

Uzman üç kişilik bir bilirkişi heyetinden taraf iddialarını, savunmalarını, itirazlarını karşılayan, defterleri karşılıklı inceleyen, dosyada daha önce alınan raporları telif eden, varsa asıl davada ve karşı davada talep edilen alacakları dayanakları ile açıklayan ve hesaplayan Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınıp deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmediğinden asıl davada ve karşı davada kurulan hükümlerin bozulması gerekmiştir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce bozmaya uyularak verilen 07.12.2018 tarih ve 2017/1095 E. - 2018/1116 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 01.03.2021 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Dr. ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davacı ile davalı arasında 2008 yılı başından itibaren bayilik için görüşülmeye başlandığını, 28.07.2008 tarihli ön satış sözleşmesi ile davalının bayilik satışının başlaması ve bayilik sözleşmesinin imzalanması için 50.000,00 EURO teminat talep ettiğini, davalıya TEB ...Şubesi ... nolu, tarihsiz 30.000,00 TL bedelli bir adet teminat çeki ile T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Meşrutiyet şubesi 08.09.2008 tarih, ... numaralı ... numaralı 100.000,00 TL'lik teminat mektubunun verildiğini, bu mektubun ... numaralı 50.000,00 TL bedelli teminat mektubu ile değiştirildiğini, karşı tarafın 09.04.2009 tarihinde davacıya mail atarak 100.000,00 TL bedelli teminat mektubu ve 30.000,00 TL bedelli açık çekten bahsettiğini, bu arada ön satış sözleşmesi ile davalı şirketle çalışılmaya başlandığını, davacının bu işlerin yapılabilmesi için eleman istihdam ettiğini, kongre yatırımları yaptığını, ofis yatırımı yaptığını, ancak davalının kendilerini oyaladığını ve sözleşme imzalamadığını, davalının yetkili distribütörlüğü davacıya vereceğini söylemesine rağmen Lübnan merkezli başka bir şirkete verdiğini ve davacının yaptığı yatırımlar sebebiyle büyük zarara uğradığını iddia ederek fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 40.000,00 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı-karşı davacı vekili dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde, davacı şirkete davalı tarafından distribütör olacakları yönünde bir taahhüt verilmediğini, davacının delil olarak sunduğu 28.07.2008 tarihli ön satış sözleşmesinin mal satışına yönelik olduğunu, distribütörlük taahhüdü teşkil etmediğini, davacıya verilmiş herhangi bir taahhüt ve imzalanmış bir sözleşme yok iken davacının aceleci davranıp kendisine söz verildiği inancıyla yatırımlar yapmış olmasından davacının sorumlu olduğunu, ayrıca sunulan gider tablolarındaki harcamaların hangi amaçla yapıldığının anlaşılamadığını, davacının ticari defterlerinin incelenerek tüm faaliyetlerinin tespit edilmesinin gerektiğini savunarak davanın reddini talep etmiş, karşı davada ise davacı şirketin İstanbul Üniversitesi'ne davalı adına satıp parasını aldığı ürünlerin bedelini davalıya ödemediği gibi ayrıca İstanbul dışında 450 hastanede tedavi gören hastalara bedelini tam olarak alıp sattığı ürünlerin tüm parçalarını teslim etmemiş olduğu için bu ürünlerin davalı tarafından hastalara tekrar bedelsiz olarak sağlandığını, ayrıca doğrudan davalı tarafından davacıya satılan ve faturalanan mal bedellerinden doğan borcun da ödenmediğini iddia ederek 192.647,69 TL olan alacaklarının temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, toplanan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde kök raporda, taraflar arasında ticari bir ilişkinin olduğu, davacının defterlerinde davalıya 34.821,33 TL borçlu olduğu, davalının dava tarihinden sonra 50.000,00 TL'lik teminat mektubunu nakde çevirmesi sonucu davacının davalıdan 15.178,67 TL alacaklı duruma geçtiği, davacının tek yetkili distribütörlük için yaptığını iddia ettiği masraf tutarının 218.749,47 TL olarak defterlerde kayıtlı olduğu, davacı talebinin 40.000,00 TL olduğu, 22.02.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 113.767,84 TL olarak ıslah ettiği, davalı yan defterlerinde davalının muhtelif alıcılardan 58.585,64 TL alacaklı olduğu, davacının 34.730,99 TL komisyon alacağının bulunduğu, davalının muhtelif alıcılardan alacaklı olduğu 58.585.64 TL alacağından davacının komisyon alacağını mahsup ederek davacının kalan borcunun 23.854.65 TL olarak hesap edildiği, davalının dava tarihi itibariyle kendi defterlerinde davacıdan 174.416,63 TL alacaklı göründüğü, davacının sözleşme ile irtibatı kurulmayan demirbaşlar ile 2008 temmuz ayından 2009 yılı sonuna kadarki işçi ücretlerini, çektiği kredilerin faizini, alınan hizmet ve yapılan masrafların KDV'sini, yönetim giderleri ve genel giderler bedelini isteyemeyeceği, davacının davalıdan talep edebileceği demirbaş tutarının 29.380,72 TL olarak denetime elverişli bilirkişi ek rapor 1 ile ve davacının davalıdan talep edebileceği kongre masraflarının 54.777.12 TL olarak denetime elverişli bilirkişi ek rapor 2 ile tespit edildiği, toplam 84.157.84 TL alacaklı olduğu, davacının talep edebildiği bu demirbaşların bir implant firmasının diş hekimlerine implant satışı yapabilmesi için gerekli demirbaşlar olduğu, bu demirbaşların ikinci el değerlerinin mümkün olmadığı, bu aletlerin özellikleri dolayısıyla başka bir şekilde değerlendirilmesinin ve başka bir amaçla kullanılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, davacı vekili dava dilekçesinde 40.000,00 TL talep etmiş olup faiz talebinde bulunmadığı göz önüne alınarak 22.02.2013 tarihli ıslah dilekçesinde temerrüt tarihinden itibaren avans faizi istediği görülmekle, dosya kapsamından davalının dava tarihinden önce temerrüde düşürülmediğinin görüldüğü, davacının dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi birlikte dikkate alınarak 84.157.84 TL'nin ıslah edilen 44.157,84 TL'sinin ıslah tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsiline, davalı - karşı davacının talebi yönünden ise, davalı - karşı davacı 164.985.76 TL'nin ticari reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş olup, davalının bu talepleri; 1- davacının kendilerinden alıp hastalara teslim ettiği ve bedellerini tahsil ettiği malzemeler tutarının 58.585.64 TL olduğu bundan davacının hak ettiği 34.730,99 TL'lik komisyon alacağının tenzili ile kalan 23.854,64 TL'ye ilişkin davalı malı davacıya hastalar adına teslim ettiği parayı davacının alıp kendilerine ödemediği iddiasının davacının hastalardan ne kadar para tahsil ettiğinin ispata muhtaç olup, davalı tarafından bu hususun ispatlanmadığı, 2- yarım kalan tedavilerle ilgili kendilerinin (davalı ) katlanmak zorunda kaldıklarını iddia ettikleri tutarla ilgili olarak talep edilen 64.766,37 TL'ye ilişkin olarak davacının davalıdan ne kadarlık malzeme aldığı, ne kadarlık eksik malzeme kaldığı ve davalının bunların ne kadarını kendisinin hastalara temin ettiği hususu da davalı tarafından ispatı gerekip dosya kapsamında ispatlanmadığı, davalının davacıdan cari hesaptan dolayı alacaklı olduğu miktarın 76.374,74 TL olduğu gerekçesiyle bu miktarın karşı dava tarihi olan 29.03.2010 tarihi itibari ile işleyecek avans faizi ile davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.02.2013 tarihli, 2012/13-1220 Esas ve 2013/239 Karar sayılı ilamında ifade edildiği gibi, toplumsal hayatın hızla gelişmesi sonucu ortaya çıkan bazı hukuki sorunların çözümünü, klasik borç doğurucu sorumluluk kaynakları olarak nitelendirilen haksız fiil, sözleşme ve sebepsiz zenginleşme içerisinde bulabilmek her zaman mümkün değildir. Kanunların çözüm öngöremediği bu tür durumlar için öğretide yeni hukuki müessese ve sorumluluk türleri belirlenmesi yoluna gidilmiştir. Bu yeni belirlenen sorumluluk türlerinden olan sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk (culpa in contrahendo), sözleşme görüşmeleri sırasında taraflardan birinin diğerine dürüstlük kuralına aykırı davranması nedeniyle ortaya çıkan sorumluluk olarak tanımlanabilir. Zira sözleşme görüşmelerine başlanmakla taraflar arasında hukuki ilişki, başka bir deyişle bir güven ilişkisi meydana gelmektedir. Bu güven ilişkisi, TMK m. 2'de ifade bulan dürüstlük kuralı uyarınca belli ölçüde karşı tarafın çıkarlarını gözetme, böylece bildirim, aydınlatma, boş yere güven vermeme, güveni boşa çıkarmama gibi birtakım özen yükümlülükleri doğurmaktadır. Bu özen yükümlülüklerine aykırılığa da sözleşmeden kaynaklanan borca aykırılığa ilişkin hükümler uygulanmaktadır.

Eldeki asıl davaya konu somut uyuşmazlığa gelindiğinde davacı-karşı davalı, davalı-karşı davacı ile imzalanacak sözleşmeye güvenerek birtakım yatırımlar yaptıklarını, ancak davalının distribütörlüğü başka bir şirkete verdiğini iddia ederek yapmış oldukları giderler ve yatırımlardan dolayı uğramış oldukları zararların tahsilini istemiştir. Tüm dosya kapsamı ve özellikle taraflar arasındaki e-mail yazışmaları dikkate alındığında, davacı-karşı davalının bir sözleşme akdedileceği güveni ile bazı harcamalar ve yatırımlar yaptığı anlaşılmaktadır. Yukarıdaki açıklamalar bağlamında davacı-karşı davalının taleplerine sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk kurallarıyla bakılması gerekmektedir. Böyle bir durumda davacı-karşı davalı, sözleşme akdedileceği güveni ile yaptığı, doğrudan uygun illiyet bağı içerisinde olup gerekli harcamalardan doğan zararlarını isteyebilir. Karşı dava bakımından da davalı-karşı davacı, davasına dayanak kıldığı alacaklarının varlığını usulüne uygun delillerle ispat etmelidir.

Mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve açıklamalar çerçevesinde konusunda uzman üç kişilik bir bilirkişi heyetinden taraf iddialarını, savunmalarını, itirazlarını karşılayan, defterleri karşılıklı inceleyen, dosyada daha önce alınan raporları telif eden, varsa asıl davada ve karşı davada talep edilen alacakları dayanakları ile açıklayan ve hesaplayan Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınıp deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden asıl davada ve karşı davada kurulan hükümlerin bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle asıl ve karşı davada verilen hükümlerin taraflar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekilleri Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı ve davalı yararına 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin birinden alınarak yek diğerine verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 04.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.