İnanç Sözleşmesi: Kavramsal Çerçeve ve Hukuki Değerlendirme

Giriş

Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) açıkça düzenlenmemiş olsa da, inanç sözleşmesi hukuki literatürde, başkası adına hareket etme yetkisi sağlayan ve esasen güvene dayalı bir sözleşme türü olarak tanımlanabilir. İnanç sözleşmesi, özel hukukta belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için taraflardan birinin başkasına güvenerek bir işlemi yapmasını sağlar. Bu sözleşme, genellikle kişiler arası güven ilişkileri ile şekillenen, oldukça spesifik ve somut durumlardan doğan bir sözleşme türüdür. Bu makalede, inanç sözleşmesinin hukuki temelleri, kapsamı ve uygulama alanları detaylı bir şekilde ele alınacak ve sözleşmenin işleyişi üzerinde durulacaktır.

İnanç Sözleşmesinin Tanımı ve Hukuki Niteliği

İnanç sözleşmesi, temel olarak bir kişinin (inançlı) başkası adına belirli bir işlem yapmasını sağlamak amacıyla yapılan bir sözleşme türüdür. Burada önemli olan, güven unsuru ile hareket edilmesidir. İnançlı, bir işlemi kendisi için değil, başka birinin çıkarı doğrultusunda gerçekleştirir. İnanç sözleşmesinin klasik anlamda bir temsil sözleşmesi olmadığını belirtmek gereklidir. Çünkü temsilde, temsilci, temsil edilenin adına işlem yaparken, inanç sözleşmesinde inançlı, aslında başkasının çıkarı doğrultusunda bir işlem yapar, ancak yaptığı işlemde başkasının adına değil, kendi adına hareket etmektedir.

İnanç sözleşmesi, genellikle başkası adına bir taşınmaz satış işlemi yapılırken, söz konusu taşınmazın satışı ile ilgili olarak güven ilişkisi kurmak isteyen kişiler arasında yapılır. Ayrıca, temsilcilik ilişkisi de bazen inanç sözleşmesinin karmaşık bir biçimini oluşturabilir.

İnanç Sözleşmesinin Hukuki Dayanakları

Türk hukukunda inanç sözleşmesine dair doğrudan bir düzenleme bulunmamakla birlikte, bu sözleşme türü, genel hükümlere dayalı olarak kabul edilebilir. İnanç sözleşmesinin dayandığı temel ilkeler arasında güven, iyi niyet ve borçlar hukuku yer almaktadır.

Türk Borçlar Kanunu'na Göre Genel Hükümler: İnanç sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri çerçevesinde değerlendirilir. Özellikle sözleşme serbestisi ilkesi, tarafların istedikleri şekilde sözleşme yapmalarına imkan tanır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, sözleşmenin içeriğinin yasalarla çelişmemesi ve kamusal düzen ile çatışmamasıdır.

Borçlar Hukukunda Temsil ve Vekalet: İnanç sözleşmesinin temsil veya vekalet sözleşmesinden farkı, burada kişinin başkası adına işlem yapmaması, yalnızca başkasının çıkarı doğrultusunda hareket etmesidir. Yine de, temsile dair bazı unsurlar inanç sözleşmesinde de geçerlidir. Örneğin, inançlı, başkasının iradesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.

İnanç Sözleşmesinin Uygulama Alanları

İnanç sözleşmesinin en sık karşılaşılan uygulama alanı, özellikle gayrimenkul satışları ve miras hukuku alanında yer almaktadır. Bu tür sözleşmelerde taraflar, başkasına güvenerek işlem yapar ve genellikle bir taraf, diğerinin adına hareket eder.

Taşınmaz Satışı: Bir kişi, taşınmazını satmak isterken, söz konusu taşınmazı inançlı olan birine devreder ve satışı bu kişi gerçekleştirir. Bu satış, aslında başkasının çıkarına yapılır ve işlemi gerçekleştiren kişi yalnızca başkasının çıkarı doğrultusunda hareket eder. Buradaki güven unsurunun ihlali, söz konusu taşınmazın satışının geçersiz sayılmasına yol açabilir.

Miras ve Vasiyet: Miras bırakan, mirasını bir başka kişi üzerinden aktarmak isteyebilir. Bu durumda, inançlı kişi, mirasın ilgili kişiye geçmesi için belirli işlemleri yerine getirir. Ancak burada mirasın geçmesi, inançlı kişinin eylemleriyle değil, miras bırakan kişinin iradesiyle gerçekleştirilir.

Finansal Güven İlişkileri: İnanç sözleşmesi, finansal işlem veya yatırım ilişkilerinde de kullanılabilir. Bir kişi, kendi adına fakat başka birinin çıkarı için yatırım yapmayı taahhüt edebilir.

İnanç Sözleşmesinin Geçerliliği ve İleri Süreçteki Hukuki Sorunlar

İnanç sözleşmesi, genellikle taraflar arasında güveni gerektirdiği için, belirli şartların yerine getirilmesi çok önemlidir. Herhangi bir güven ihlali, bu sözleşmenin geçersizliğine veya iptal edilmesine yol açabilir. İnançlı, yalnızca başkasının çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadır. Eğer, inançlı kişi bu güveni kötüye kullanarak kişisel çıkar sağlamak amacıyla işlem yaparsa, söz konusu işlem geçersiz sayılabilir ve haksız kazanç elde edilmesi durumunda zarara uğrayan taraf tazminat talep edebilir.

Bunun yanı sıra, işlem hilesi veya gizli anlaşmalar gibi olasılıklarla inanç sözleşmesinin geçerliliği sorgulanabilir. İnanç sözleşmesinde başkası adına işlem yapan kişinin, aslında yaptığı işlemi kendi adına yapma amacı gütmesi, hukuken gizli anlaşmalar olarak kabul edilebilir ve bu da sözleşmenin geçersizliği ile sonuçlanabilir.

Sonuç

İnanç sözleşmesi, başkası adına değil, başkasının çıkarı doğrultusunda hareket etme anlayışına dayanan özgün bir sözleşme türüdür. Hukuki olarak, Türk Borçlar Kanunu’nda doğrudan bir düzenleme olmamakla birlikte, genel sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilir. İnanç sözleşmeleri, güven temelli ilişkilerin pekiştirilmesinde önemli bir araç olsa da, tarafların yükümlülüklerine sadık kalması, güven ilişkisinin ihlali durumunda hukuki sonuçların doğacağı anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, inanç sözleşmesinin doğru ve adil bir şekilde uygulanması, tarafların haklarını ve güvenini koruyan bir mekanizma olarak işlev görmektedir.

İNANÇ SÖZLEŞMESİNE ÖRNEK

Örnek: Taşınmaz Satışı ve İnanç Sözleşmesi
Ali, taşınmazını satmak istemektedir, ancak satış işlemini kendisi gerçekleştirmek istememektedir. Bunun yerine, inançlı kişi olarak Mehmet’i seçer. Mehmet, Ali adına taşınmazı satacak, ancak satıştan elde edilecek bedel tamamen Ali’nin olacaktır. Mehmet’in amacı sadece Ali'nin adına işlem yapmaktır, satışın kazancı ise Ali'ye ait olacaktır.

Bu durumda, Ali ve Mehmet arasında bir inanç sözleşmesi kurulmuştur. Ali, taşınmazını satmak için Mehmet’i güvenerek yetkilendirir, ancak Mehmet yalnızca başkasının çıkarı doğrultusunda hareket eder ve yapılan işlemde kendi çıkarını gözetmez.

Ali, taşınmazının satışına ilişkin bütün kararları kendisi alır ve satış bedelini doğrudan kendisi alacaktır.
Mehmet ise sadece inançlı kişi olarak, Ali'nin adına taşınmazı satar. Satış bedelinin tamamı Ali’ye ödenecek ve Mehmet’in herhangi bir hakkı olmayacaktır.
Bu örnekteki inanç sözleşmesi, güven temelli bir ilişkidir ve Mehmet'in yalnızca başkasının çıkarına hareket etmesi söz konusu olmaktadır. Mehmet, taşınmazı satarak işlem yaparken, sadece Ali’nin çıkarını göz önünde bulundurur. Bu işlemde Mehmet’in çıkarı söz konusu değildir, yalnızca Ali’nin çıkarlarını temsil etmektedir.

Bu tür bir sözleşme, genellikle güven ilişkisi üzerine kuruludur ve taraflardan birinin diğerinin çıkarları doğrultusunda işlem yapması sağlanır.

Örnek: Mirasın Yönetilmesi ve İnanç Sözleşmesi
Zeynep, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle mal varlığını yönetmekte zorlanmaktadır ve mirasıyla ilgili bir düzenleme yapmaya karar verir. Mirasını ve tüm mal varlığını, inançlı kişi olarak belirlediği kardeşi Ayşe'ye teslim eder. Ancak Zeynep, Ayşe'ye yalnızca başkalarının çıkarını gözeterek hareket etmesini istemektedir. Zeynep'in amacı, tüm mal varlığını doğru şekilde ve gönül rahatlığıyla dağıtılacak kişilere bırakmaktır.

Ayşe, Zeynep’in mal varlığını, onun belirlediği şekilde yönetmek için kendisine verilmiş olan yetkileri kullanır. Ancak Ayşe'nin burada amacı yalnızca Zeynep’in isteklerini yerine getirmek olup, herhangi bir maddi çıkarı söz konusu değildir. Ayşe, Zeynep’in mal varlığını dağıtırken, sadece Zeynep'in iradesine ve isteklerine uygun hareket eder ve kendi çıkarını düşünmeden, Zeynep'in belirlediği düzeni uygulamaya çalışır.

Bu durumda Zeynep ve Ayşe arasında bir inanç sözleşmesi bulunmaktadır. Zeynep, mal varlığının yönetimini Ayşe’ye devreder ve Ayşe, bu mal varlığını yalnızca Zeynep'in çıkarlarını göz önünde bulundurarak yönetir. Ayşe, burada yalnızca güven temeline dayalı olarak hareket eder ve Zeynep'in mal varlığını başkalarının yararına yönlendirebilir. Ayşe’nin kişisel çıkarları veya kar amacı gütmesi söz konusu değildir; tamamen Zeynep’in isteklerini yerine getirmeyi amaçlar.

Bu örnekte de inanç sözleşmesi, başkalarının çıkarını gözeterek hareket etmeyi ve yalnızca güvene dayalı bir ilişki kurmayı gerektiren bir sözleşme türüdür. Bu tür düzenlemeler, tarafların güven ilişkisi üzerinde kurulur ve inançlı kişi, başkasının çıkarları doğrultusunda hareket eder.

Örnek: Yatırım ve Yönetim Sözleşmesi
Emre, bir yatırım yapmak istemektedir ancak finansal bilgisi ve zamanı yetersiz olduğu için bu işlemi kendisi yapmayı tercih etmez. Bunun yerine, güvenebileceği bir arkadaşı olan Can’a, bir yatırım fonunu yönetmesi için yetki verir. Emre, Can’a, yatırım fonunun gelirlerinin ve değerinin yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda kullanılacağını açıkça belirtir.

Can, bu durumda yalnızca Emre’nin çıkarları doğrultusunda hareket edecektir. Yani Can, yatırım fonunu yönetirken, Emre’nin çıkarlarını gözeterek, yalnızca Emre’ye ait olan bu fonu en verimli şekilde değerlendirecek ve yaptığı tüm yatırımları, kararlarını Emre’nin talimatlarına uygun olarak alacaktır. Can’ın bu süreçten kendi kişisel çıkarı elde etmesi veya kazanç sağlaması söz konusu değildir; sadece Emre’nin çıkarlarını gözeterek işlem yapmaktadır.

Bu durumda, Emre ve Can arasında bir inanç sözleşmesi bulunmaktadır. Emre, yatırım fonunu yönetmesi için Can’a bir güven yükler ve Can, yalnızca Emre’nin çıkarları doğrultusunda hareket eder. Emre’nin kar amacı gütmeden, başkasının çıkarlarını gözeterek hareket etmesini isteyen bir sözleşme örneğidir. Emre’nin sağladığı fon, tamamen onun adına çalışacak şekilde yönetilmelidir ve Can yalnızca bu amacı yerine getirmek için çalışmaktadır.

Bu örnekte de inanç sözleşmesi, başkasının çıkarını gözeten bir sözleşme olarak yer alır. Emre'nin amacı, yatırım fonunu verimli bir şekilde değerlendirmek olsa da, bu işlemde Can'ın çıkarları değil, yalnızca Emre'nin çıkarları önemlidir. Can burada tamamen güven temeline dayalı olarak Emre adına hareket etmektedir.

İNANÇ SÖZLEŞMESİ İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

İnanç sözleşmesi ile ilgili olarak Türk hukukunda doğrudan bir düzenleme bulunmamakta olup, bu tür sözleşmeler genellikle güven ilişkisi çerçevesinde değerlendirilir. Yargıtay, inanç sözleşmelerine dair doğrudan kararlar vermemiştir, ancak çeşitli kararlarında güvene dayalı ilişkiler ve sözleşmelerin geçerliliğiyle ilgili hukuki ilkeler ortaya koymuştur. Bu ilkeler, inanç sözleşmesinin de uygulanabilirliğini dolaylı yoldan etkileyebilir.

Yargıtay kararlarında yer alan bazı önemli ilkeler, inanç sözleşmesinin temeli olan güven ilişkisini ve sözleşmeye dayalı yükümlülükleri belirlemek için kullanılabilir. Bu ilkelere örnek olarak aşağıdaki hususlar verilebilir:

1. Güvene Dayalı Sözleşmelerin Geçerliliği
Yargıtay, bir sözleşmenin geçerliliğini değerlendirirken, taraflar arasındaki güven ilişkisini göz önünde bulundurur. Bu tür bir güven temelli sözleşme, tarafların birbirlerine karşı dürüst ve açık olmalarını gerektirir. İnanç sözleşmesi de güven temelli bir sözleşme türü olduğu için, tarafların aldatıcı davranışlar veya haksız kazanç sağlama amacına yönelmesi sözleşmenin geçersizliğine neden olabilir.

2. İyi Niyet ve Sadakat İlkesi
Yargıtay, sözleşme ilişkilerinde tarafların iyi niyet ve sadakat ilkesine uymalarını bekler. İnanç sözleşmesinde inançlı kişinin, başkasının çıkarı doğrultusunda hareket etmesi gerektiğinden, inançlı kişinin sadakat yükümlülüğünü yerine getirmesi önemlidir. Yargıtay, bu tür ilişkilerde tarafların güvenini suistimal etmeleri durumunda, sözleşmenin geçersiz sayılabileceği ve zararın tazmin edilmesi gerektiği yönünde kararlar verebilir.

3. Vekalet ve Temsil İlişkisi
İnanç sözleşmesi ile doğrudan olmasa da, Yargıtay'ın vekalet ve temsil ilişkileri ile ilgili kararları, inanç sözleşmesinin uygulanabilirliğine dair bir dayanak oluşturabilir. Vekalet sözleşmesinde de, vekil, temsil ettiği kişinin çıkarını gözetir. Yargıtay, vekalet sözleşmesindeki temsilciye ait görevlerin, temsil edilenin çıkarlarını gözetmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu ilke, inanç sözleşmesinde de geçerli kabul edilebilir.

4. Sözleşme Hükümlerinin Denetimi
Yargıtay, sözleşme hükümlerinin, özellikle tüketici ile yapılan sözleşmelerde, ağır yükümlülükler getiren ve haksız olan hükümleri denetler. İnanç sözleşmesinde de, inançlı kişinin yalnızca başkasının çıkarını gözetmesi gerektiğinden, herhangi bir haksız çıkar elde edilmesi durumu geçersiz sayılabilir. Yargıtay, bu tür durumları denetleyerek sözleşmenin geçerliliğine karar verir.

5. Gizli Anlaşmalar ve Aldatma
Yargıtay, gizli anlaşmaların ve aldatmanın sözleşme ilişkilerindeki etkisini değerlendirirken, her iki tarafın da sözleşmeye dürüst ve şeffaf şekilde yaklaşmalarını bekler. Eğer bir kişi, inançlı olarak başkasının çıkarı doğrultusunda hareket ederken, gizli bir anlaşma yaparak kendi çıkarını sağlamaya çalışırsa, Yargıtay bu durumu geçersiz sayabilir. Bu, inanç sözleşmesinde de geçerli bir ilkedir ve güvenin ihlali anlamına gelir.

Özetle:
Yargıtay, inanç sözleşmesi ile doğrudan ilgili kararlar vermemiş olsa da, güven ilişkisi, iyi niyet, sadakat ve şeffaflık ilkeleri ile ilgili verdiği kararlar, inanç sözleşmesinin uygulanabilirliğine dair önemli bir rehber sunmaktadır. Yargıtay, bu tür sözleşmelerde tarafların birbirine güven duyması gerektiğini ve güvenin ihlalinin sözleşmenin geçersizliğine yol açabileceğini belirtmiştir. Gizli anlaşmalar, aldatma ve kötü niyetli davranışlar durumunda, sözleşmenin geçersiz sayılabileceği ve zararların tazmin edilebileceği kararları, inanç sözleşmesinin hukuki çerçevesini şekillendiren kararlar arasında yer alabilir.