Dilekçe Hakkının Kullanılmasının Engellenmesi Suçu

Abone Ol

Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçu, kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuksal bir neden olmaksızın kabul edilmemesidir.

Suçun hukuksal konusu nedir?

Bu suçun hukuksal konusunu dilekçe hakkı oluşturur.

Bu suçla güvence altına alınan nedir?

Bu suçla dilekçe hakkının kullanılmasının güvence altına alınması amaçlanmıştır. Dilekçe hakkı, sübjektif bir kamu hakkıdır.

Sübjektif hak ne demektir?

Ancak bireyler tarafından kullanılan hak demektir.

Dilekçe hakkı kamusal bir hak mıdır?

Dilekçe hakkı kamusal bir haktır. Zira bu hakkı kişiler resmi makamlara yani kamu makamlarına iletmektedirler.

Dilekçe Hakkının Kullanılmasının Engellenmesi Suçunda Fail Ve Mağdur

Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçu özgü bir suçtur. Bu suçun faili ancak bir kamu görevlisi olabilir. Kamu görevlisinin dilekçeyi kabule yetkili bir kişi olması gerekir.

Mağdur bakımından ise özel bir sıfat aranmamaktadır. Herkes bu suçun mağduru olabilir.

Türkiye'de ikamet eden yabancılar dilekçe hakkını nasıl kullanabilir?

Türkiye'de ikamet eden yabancılar karşılıklılık esası gözetilmek ve dilekçelerin Türkçe yazılması kaydıyla dilekçelerinin Türkçe yazılması kaydıyla dilekçe hakkından yararlanabileceklerinden, mensubu olduğu ülkenin de Türk vatandaşlarına aynı hakkı tanıması ve dilekçenin Türkçe olması koşuluyla mağdur olabilirler.

Bu suçun eylemi nedir?

Bu suçun eylemi dilekçenin kabul edilmemesidir.

Ancak suçun oluşabilmesi için kişinin dilekçeyi belirli bir hakkı kullanmak için ve yetkili olan kamu makamlarına vermesi gerekir. Dilekçe belli bir hakkı kullanmak için verilmemişse veya yetkisiz kamu makamlarına verilmişse suç oluşmaz.

Dilekçe, ilgili ve alakalı kuruma verilmelidir. Yanlış yere yani muhatabı olunmayan yere verilen dilekçe ile bu suç oluşmaz.

Suçun maddi konusu dilekçe olduğu için salt sözlü başvurunun kabul edilmemesi suç oluşturmaz. Süreli işlemlerde, dilekçenin süresinde verilmesine rağmen kabulünün geciktirilmesi durumunda da suç oluşur.

Bu suçun manevi unsuru nedir?

Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçu, kasten işlenebilen bir suçtur. Suçun oluşabilmesi için failin saiki veya amacı önem taşımaz.

Hukuka Aykırılık Unsuru

Suçun oluşabilmesi için dilekçenin hukuksal bir neden olmaksızın kabul edilmemesi gerekir. Verilen dilekçe hukuksal bir nedene dayalı olarak reddedilmişse suç oluşmaz.

Örneğin, kişi suç duyurusunda bulunmak istiyor. Savcılığa dilekçe vermek yerine ilgisiz bir makama dilekçe vermişse suç oluşmaz. İlgili yere dilekçe ibraz edilmelidir.

Özel Not: Bu suça teşebbüsün mümkün olup olmadığı hususu uygulamada tartışmalı olan bir husustur.

Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçunun soruşturma ve kovuşturması resen yapılır. Şikayet aranmaz.

Kamu görevlisi adli bir görevi nedeniyle bu suçu işlerde soruşturma genel hükümlere göre yapılır. Eğer kamu görevlisi idari görev nedeniyle bu suçu işlemişse onun hakkında soruşturma yapabilmek için izin almak gerekir.

Konu ile ilgili Yargıtay Kararları;

YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/44 Karar : 2016/3285 Tarih : 22.03.2016

TCK 121. Madde

Dilekçe Hakkının Kullanılmasının Engellenmesi Suçu

Hükmolunan ceza miktarlarına nazaran sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede;

Sanıkların suç tarihlerinde iştirak içerisinde hareket ederek katılanlar …, …,… Şti. yetkilisi olan …‘ın ıslak imzalarını taşıyan belgeleri bir şekilde temin ederek bu belgeleri sonradan bilgisayar ve ekipmanı kullanılmak sureti ile senet haline dönüştürdükleri, katılanların özel bir belge altında yer alan ellerinden çıkma isim ve ıslak imzalarının bu senetlerde ciro haline getirildiği, bu kapsamda suça konu 22/06/2010 tanzim, 22/07/2010 vade tarihli, borçlusu sanık …, alacaklısı katılan … olan, 100.000 TL bedelli, alacaklı tarafından ciro ile sanık …‘e intikal etmiş gibi gözüken bonoyu; 12/01/2010 tanzim, 22/07/2010 vade tarihli, borçlusu sanık …, alacaklısı katılan … olan, 100.000 TL bedelli, alacaklı tarafından ciro ile sanık …‘e intikal etmiş gibi gözüken bonoyu; 30/05/2011 tanzim, 14/07/2011 ve 29/07/2011 vade tarihli, borçlusu sanık …, alacaklısı …. Şti. olan, 243.000 TL ve 200.000 TL bedelli, alacaklı tarafından ciro ile …‘e intikal etmiş gibi gözüken iki adet bonoyu düzenledikleri, sahte olarak düzenledikleri senetleri sahte cirolarla piyasaya sürerek katılanlar hakkında icra takibi yaptıkları, ancak yapılan takipler sırasında alınan bilirkişi raporlarında katılanların isimlerinin yazılı olduğu ve imzalarının bulunduğu bir kağıdın sahtecilik sureti ile sonradan bilgisayar ve ekipmanı kullanılmak sureti ile senet haline dönüştürüldüğünün tespit edilmesi üzerine icra takiplerinin sonuçsuz kaldığı, bu suretle sanıklar … ve …‘ın katılanlar …, … ve …‘e karşı ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik ve teşebbüs aşamasında kalan kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık; sanık …‘in ise katılanlar … ve …‘a karşı ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik ve teşebbüs aşamasında kalan kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçlarını işledikleri; yine yürütülen soruşturma sırasında …. Şti. Yetkilisi katılan …‘ın şikayeti üzerine, sanık …‘ın alınan beyanında katılanın senet bedellerini tahsil etmek amacıyla kendisini ölümle tehdit ettiği yönünde beyanda bulunduğu, bu beyanını birlikte hareket ettiği sanık …‘ın yönlendirmesiyle yaptığı, bu kapsamda katılan … hakkında şüpheli sıfatıyla soruşturma yürütüldüğü ve soruşturma neticesinde tehdit suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, böylelikle sanıklar … ve …‘ın suç işlemediğini bildiği halde katılan … hakkında tehdit suçu isnadında bulunması eylemlerinin iftira suçunu oluşturduğu iddia ve kabul olunan somut olayda;

1- Sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüsten kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Savunmaları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamından sanıkların teşebbüs aşamasında kalan kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu işledikleri anlaşıldığından mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

TCK’nın 53. maddesi ile ilgili Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2015/85 sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık … müdafii, sanık … müdafii ve sanık …‘in yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2-Sanıklar …, …, … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan, sanıklar … ve … hakkında iftira suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

a-Resmi belgede sahtecilik suçu bakımından sahte senetlerin iğfal kabiliyetlerinin bulunup bulunmadığının araştırılması ve toplanan tüm delillerin sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

b-İftira suçu açısından sanık …‘ın eyleminin TCK’nın 128. maddesi ve Anayasal şikayet hakkının kullanılması kapsamında kalması; diğer sanık …‘ın ise sanık …‘ın eylemine iştirak ettiğine dair cezalandırılması için her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller bulunmaması nedenleriyle sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafii, sanık … müdafii ve sanık …‘in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22/03/2016 tarihinde iftira suçundan kurulan hüküm bakımından sanık … yönünden oyçokluğu ve diğer hükümler bakımından oybirliği ile karar verildi.

KARŞI OY:

Sanık …‘ın keşideci sıfatıyla imzaladığı bir senedin lehtarı olarak katılan …‘i gösterip, onun ciro imzasını taklit etmek suretiyle katılan aleyhine icra takibi yaptırtarak sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunu işlediği konusunda sayın çoğunluk ile aramızda ihtilaf bulunmamaktadır.

Aramızdaki ihtilaf, sanık …‘ın soruşturma aşamasında verdiği ifade sırasında “suça konu senedin katılan … tarafından düzenlendiğine, katılanın kendisinden senedin tahsiline yönelik talepte bulunduğuna” ilişkin iddialarının iftira suçunu oluşturup oluşturmayacağına dairdir.

İftira suçu, TCK’nın 267/1. maddesinde; “ Yetkili makamlara ihbar ve şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında kovuşturma ve soruşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmek” olarak tanımlanmıştır.

Sanık …, yargılama aşamasında önceki ifadesini değiştirerek sanık …‘in yönlendirmesiyle katılan hakkında o şekilde iddiada bulunduğunu kabul etmek suretiyle katılanın suçsuz olduğunu bilerek, ona sahtecilik ve dolandırıcılık isnadında bulunduğunu zımnen ikrar etmiştir.

Sanığın eyleminin TCK’nın 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun yasal tipikliğini taşıdığı yönünde sayın çoğunluğun da bir şüphesi bulunmamaktadır. Ancak sayın çoğunluk, “eylemin anayasal şikayet hakkının kullanılması ve TCK’nın 128. maddesinde yazılı savunma dokunulmazlığı sınırları içinde yer aldığı gerekçesiyle eylemin iftira suçunu oluşturmadığından sanığın beraatının gerektiği” düşüncesiyle ilk derece mahkemesinin mahkumiyet kararının bozulmasına hükmetmiştir.

Sayın çoğunluğun bozma kararına şu gerekçelerle katılmamız mümkün değildir:

1- Herkesin özgürce şikayet dilekçesi verme hakkı bulunduğuna ilişkin olan anayasal şikayet hakkı, sadece dilekçe verebilme özgürlüğünü düzenlediğinden konumuzla ilgisi yoktur. Elbette herkesin dilekçe verme hakkı bulunmaktadır. Nitekim TCK’nın 121. maddesi dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesini suç saymıştır. Ancak şikayet özgürlüğü ya da dilekçe verme hakkı, şikayetin içeriği konusunda hukuki ve cezai sorumluluktan bağışıklık hakkı vermez. Kimse şikayet yapıyorum veya dilekçe veriyorum diyerek bir başkasına hakaret etme özgürlüğüne sahip olmadığı gibi, tehdit ve iftira etme özgürlüğüne de sahip değildir. İşte bu yüzden şikayet hakkının kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi amacıyla mevzuatımızda hukuki ve cezai düzenlemelere yer verilmiştir. Nitekim 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. bölümündeki “adliyeye karşı suçlar” başlığı altında iftira (267. m.), başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması (268. m.), suç üstlenme (270. m.), suç uydurma (271.m.) başta olmak üzere birçok düzenlemeye yer verilmiştir. Bunlar ancak dilekçe hakkı veya iddia ve savunma hakkının kullanılması suretiyle işlenebilen suçlardandır.

2- TCK’nın 128. maddesi “İddia ve savunma dokunulmazlığı” başlığını taşımakta ise de bu dokunulmazlık mutlak değildir.

TCK’nın 128. maddesine göre; yargı mercileri ve idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında kişilerle ilgili olarak somut isnat ve olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilmeyeceği düzenlenmiş ise de bunun için bazı koşulların varlığı aranmıştır. Bunlar;

a)Somut isnat ve olumsuz değerlendirmelerin savunma ile ilgili ve savunmanın kapsamı ile sınırlı olması gerekir.

b)İsnat ve değerlendirmelerin gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.

Nitekim madde gerekçesine bakıldığında;

“Dilekçe hakkının, içeriğindeki ifadeler açısından başlı başına bir hukuka uygunluk sebebi olarak mütalaa edilemeyeceğinin, isnat ve olumsuz değerlendirmelerin iddia ve savunma hakkının kullanılmasıyla ilişkilendirilememesi durumunda hakaret ve iftira suçunu oluşturacağının, somut isnat ve olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla ilişkisi olması gerektiğinin, somut uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar gerçek olsa bile savunma dokunulmazlığından söz edilemeyeceğinin, keza somut vakılara dayansa bile uyuşmazlıkla alakası olmayan olumsuz değerlendirmeler açısından iddia ve savunma hakkının kullanılmasının söz konusu olmadığının, somut uyuşmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırını aşan hakaret içeren söz ve yazıların iddia ve savunma hakkı kapsamında mütalaa edilemeyeceğinin” düzenleme konusu yapıldığı görülmektedir.

Kaldı ki, TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçu ile 270. maddesinde düzenlenen suç üstlenme suçları, savunma hakkının kullanılması sırasında işlenen suçlardandır.

3- Sayın çoğunluğun kabulüne göre de; TCK’nın 128. maddesi suçu ortadan kaldıran ve unsurlarını etkileyen bir düzenleme değil, sadece bir hukuka uygunluk gerekçesidir. İftira suçunun bütün unsurları gerçekleştiğinden, sanık hakkında beraat kararı verilemez. Ancak 128. madde eylemi hukuka uygun hale getirdiğinden ceza verilmesine yer olmadığı kararı ile yetinilmesi gerekir.

Sonuç olarak, iddia ve savunma hakkı sınırsız değildir. Sanığın suçsuz olduğunu bildiği bir kimse için işlemiş olduğu iftira suçu için TCK’nın 128. maddesinde yer alan hukuka uygunluk sebebinin koşulları oluşmamıştır.

Açıklanan nedenlerle; sanık … hakkındaki iftira suçundan verilen mahkumiyet kararının bozulmasına dair sayın çoğunluğun bozma kararına katılmamaktayız.