Tutamadım senden arta kalan gülüşlerimi, onlarda seni adam sanıp arkandan gittiler.

Şimdi çek o suçlayıcı bakışlarını üzerimden, sevgi dilenmek istemiyorum.  Sevginin içeriği ve niteliği gösterdiğin ölçüde değişiyor ve ben hiç anlayamıyorum, tanıyamıyorum artık kimseyi. Sevmek mi istiyordun, sevilmek mi? Bilmiyorum. Ulu orta söylediğin cümleler bir amaçtan yoksun, başıboş kalmış gibi ortalığa dağılıyor, sahip bile çıkmıyorsun bu dökülenlere.

Sen sadece hayatındaki boşlukları doldururken benimle, ben dopdolu hayatımı kürekle kazıyıp sana kocaman yer açmaya çalışıyordum. Sana tutunuyordum sen iplerimi kesmeden önce. Baş aşağı düşmek ayaklarının üzerine düşmekten daha zor değildi nihayetinde. Parçalara ayrılmak kaç metre yükseklikten düştüğünle orantılı. Ve sen ölçülemeyecek kadar yukarıdaydın! Sahi seni güneşe mi asmıştım ben! Gündüzleri bulutların arkasından göz kırpan, geceleri ise mütemadiyen kaybolan. Bir yerlerde okumuştum, dünyanın bir ucunda bazı ülkelerde hiç batmıyormuş güneş, burada da var öyle yerler aslında, ben bilmiyorum, yorganla avunuyorum.

WhatsApp Image 202ccc3-11-17 at 15.56.16

Nedense bana hep karakış mevsimler, payıma düşen bir odun sobası ama ben nedense hep kömürden zehirleniyorum. Ellerimin üşümesine ayaklarımda eşlik ediyor ve ocakta soğumaya bırakılmış bir yemek gibi en sonunda dolapta bir rafa kaldırılıyorum. Öyle soğuk bir ortamda sevmekte yürek ister hani! Sanırım o da artık bende yok. İnsanların hayatında ilk vazgeçilen sürekli sen oldukça zorda olsa vazgeçmeyi öğreniyor insan.

Ben yine de güneşle yarışır gibi hadsiz davranmaya devam ediyorum, üstüne biraz daha odun atıyorum kömürün. Her yerim duman lekesi. Bulutların üzerinde tepinmek için kanatlara ihtiyaç duymamamda cabası. Serzenişlerimi bu kadar yakından duyacağına inandığım tanrının sırtımı sıvazlaması! Sevin mi diyor üzül mü diyor anlayamıyorum. Gelmeyecek günlerin kara lekesi gibi üzerime çöken bu ağırlık. Açsam da tüm pencereleri dışarıya sızmayan bu karanlık. Her gece boşluğa asılmaktan yorgun düşmüş yıldızlar uçuşuyor tepemde, düş mü görmüştüm yoksa düşmüş müydüm inceden! Kanıyor her yerim, senli yanlarım, sessiz aldanışlarım, sana kanışlarım.

Kalbim her şeye rağmen bana acı veren kişiye koşup duruyor. Bazen onun kimden yana olduğunu anlayamıyorum. Sanki kanı bana değil de başkasına pompalıyor. Tam pasaport kontrol noktasından kaçarken yakalıyorum onu sürekli, sınır dışı etmemek için baskı yapıyor göğüs kafesim onu hücresinde tutmaya çalışarak ve bu çok zor biliyor musun? Yine de vazgeçmeyi öğreniyor insan. Her şeye ve herkese rağmen. Sanırım hayata devam etmenin başka bir yolu yok. Bazı duyguların telafisi olmadığı gibi. Onur kırmak gibi, birinin hayatında hep öteki olmak gibi, bir özür dilenecek kadar kıymet verilmemek gibi, ilk vazgeçilen olmak gibi, en güzel heveslerin katili olmak gibi!

Anlayacağın “Terbiye edemediği acıyı tahliye etmeli insan.” Canı çok yansa da bazen vazgeçmeyi bilmeli. 

Hani diyor ya bir yazar “Acı, gidenlerin değil kalanların hikâyesidir. Ve hikâyeler kalanlara aittir.” Zaten bazı acıları da tanımlamaya yetecek kelimeler yok bende ve bunu sana anlatacak mecalim. O yüzden hikâyeler sende kalsın, gün gelir lazım olur belki de! Neyse istediğin gibi susuyorum ben!

Giderken küfürde edebilirdim ama ben teşekkür etmeyi seçiyorum sana. HER ŞEY için…!

Gülay MORGÜL