Eğer bir babanız yoksa ‘gölgesiz bir ağacın yavrusu oluyorsunuzdur.’ Ah ne çok yanar canınız, hep hüzünlü bakışlarınız dolaşır etrafta. Sıcak bir kucağa muhtaç, sıcak bir ele özlem, sıcak sözlere hep aç kalmışsınızdır. En sağlam yanınız eksiktir benim gibi. Bir babanız yoksa eğer güneşe sarılırsınız ısınmak için, öyle soğuktur geriye kalanlar. Koca bir dev geçmiştir yüreğinizden, o yüzden bıraktığı boşlukta bir o kadar kaybolursunuz. Her şeyi fırlatıp atarsınız içinize dolsun diye lakin dolduramadığınız koca bir dünyadır orası. Bir uzay boşluğu!

Bense uzanıp toplamak isterdim yıldızları babam için kısa boyuma aldırmadan! Heybemde dolanırdı Tanrının sıcak eli. El altından cebime sıkıştırırdı azar azar umutları. Bense hepsinden asfalt yollar yapardım kavuşmak için. Zamanı henüz gelmedi der gibi bakardı Azrail gözlerime, az daha sabır! Bense koşmak isterdim sana, cebimde çokça biriktirdiğim kavuşmalarla. Çokça özlem içeren cümleleri saklardım sözlüklerden, hepsi sana kalmalıydı, hepsi sadece biraz sen…! Küsmüştüm senden sonra her şeye. Gidişin alelacele olmuştu. Mevsimler zamansız, hayat anlamsız, fotolar siyah beyazdı yol aldığında. Şimdilerde unuttuğumuz çok partili dönemde terk etmiştin bizi. Kaç askerimiz şehit olmuş, uzaya uydu gönderen ülkeler arasında yerimizi almış, hatta otelde insan bile yakmıştık! Nasıl bir ironi değil mi? Sen gittin ve dört bir yandan sallandı dünya, Yeni Zelanda da bile deprem oldu. Hatta bir soğuk savaş bitip, sıcak bir savaş başladı bu horoz takviminde. Oysa ‘Geçip giden koca bir ömürdü, bizse sadece zaman sanmıştık.’ Meğerse neleri alıp götürmüştü bizden bu bahsi geçip bir türlü yakalanamayan kader! Kısacası sen bende hala çok derin bir yarasın, kimsenin iyileştirmeyi beceremediği...!

Zaman zaman alıp kafamı iki elimin arasına, sessizce sabahlara kadar ağladım, kimse duymadı beni, sen bile...! Duyup gelirsin sanmıştım, dayanamazdın üzülmeme!. Anladım ki kapılar kilitli, yollar kapalı ve buraya direk uçuş yok. Tek yön biletler! Ne yapabilirdim bilmiyorum, bir bilinmezlikte ne kadar kaybolabilirse bir insan o kadar kayboldum yokluğunda.

Bak yine bugün toprağını öptüm! Ellerin yoktu, gözlerinde. Beni görmüş müydün bilmiyorum, ama çok sevdiğini hatırlıyorum, herkesten biraz daha çok ve biliyorum ki hala, kimse sevmedi beni senin gibi ve kimse dağ olmadı yamaçlarıma. (Lakin hala bir umudum var)Takımın bu yılda şampiyon oldu ve bu yılda herkes biraz iyi. Kayıplarımız umutlarımızla ilgili, belki de biraz sevdaya dair. Ama hayata inat tuttuğumu bırakmıyorum kayıp gitmesin diye ellerimden! Azrail düşmanca bakıyor bazen gözlerime, pis pis sırıttığını biliyorum hain planlarını tırpanın ucuna saklayarak. Ondan korkan onun gibi olsun deyip an-a odaklanıyorum. Mesela sıcak bir Pazar sabahı bugün ve kahvaltıda menemen yok, sucuklu yumurtada. Bugün bizi bir araya getiren bir bayram sabahı olsa da etraf yokluğun kokuyor ve bu hiç adil değil yıllar sonra bile!

Ama dibe vurmanın en iyi yanı ne biliyor musun? Daha fazla düşecek yer kalmadığı için mecburen ayağa kalkıyorsun, sonra ne oluyor biliyor musun?

Seni bir daha kimse o dibe çekemiyor...! Bilirsin işte inatçıyım hala en az senin kadar. Kimsenin gözyaşlarımı görmesine izin vermiyorum hala. Ve hala bir yokluğu seviyorum mantığıma aldırmadan ve hala çok güzel anımsıyorum gözlerini.

Ve hala unutma ki; seni düşünmediğim zaman, bil ki yanında olacağım... Hasretle öperim baba.../ Kızın

Gülay MORGÜL