Sinoptikon kavramı, felsefi ve politik anlamda genellikle modern denetim ve gözetim toplumlarına dair bir eleştiriyi ifade eder. Bu terim, Michel Foucault'nun "Panoptikon" kavramından türetilmiştir, ancak panoptikondan farklı olarak sinoptikon, çok sayıda insanın az sayıda güce veya otorite figürüne odaklanmasını ifade eder. Panoptikon’da merkezde bulunan bir gözlemci, etrafındaki birçok kişiyi sürekli gözetim altında tutarken, disiplinci bir toplum yaratmaya yönelik bir mekanizmaya dönüşür. Hapishane metaforuyla tarif edilen bu yapı, bireylerin sürekli izlendiklerini bilerek hareket etmelerini sağlar. Sinoptikon ise kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla ortaya çıkmış bir gözetim biçimidir. İnsanlar bulundukları mekandan ayrılmadan bir grup iktidar sahibine, güce, aktörlere, mankenlere, siyasetçilere, belirlenmiş TV içeriklerine, medya ve teknoloji aracılığıyla sürekli olarak bakmaktadır. Bu kavram, özellikle medya ve teknoloji ile şekillenen modern toplumların yapısal sorunlarında önemli bir yer tutmaktadır.
Sinoptikon veya Modern Gözetim Toplumu neoliberal sistemin bireyleri nasıl pasifleştirdiğini ve tüketim kültürüne yönlendirdiğini incelemek açısından kullanılır. Kapitalizmin medya ve teknolojik araçlar yoluyla geniş kitleleri manipüle ettiği ve belirli bir yaşam tarzını dayatır. Bu bağlamda, sinoptikon yapısı, solun gözetim ve propaganda eleştirileri ile örtüşür. Devletlerin ve şirketlerin büyük medya kuruluşları aracılığıyla halkın dikkatini belirli meselelere yönlendirmesi, toplumsal eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gölgede bırakır.
Medya ve kültür endüstrisinin rolüne soldan bakarsak, modern medya düzeninin toplumu etkilediğine dair güçlü bir eleştiriyi de hak ettiği sonucuna ulaşırız. Medya ve eğlence endüstrisinin, halkı pasifleştiren, onları sadece izleyici konumuna hapseden ve eleştirel düşünceyi baskılayan bir yapıya dönüştüğünü görürüz. Özellikle büyük medya tekellerinin, sermaye sahiplerinin çıkarlarını koruyarak siyasi ve ekonomik gerçekleri manipüle ettiğine dikkatimizi çeker.
Sinoptikon "kitlelerin uyuşturulması" olarak adlandırılan durumun bir açıklaması olarakta kullanılabilir. Medya aracılığıyla izlenen liderler, ünlüler ya da olaylar, halkı gerçek sorunlardan uzaklaştıran birer dikkat dağıtıcı unsura dönüşür. Jean Baudrillard’ın "gösteri toplumu" kavramı ile örtüşen bu yapı, bireylerin yaşamlarını ekrandan izlenen bir gerçeklik üzerinden şekillendirmesine neden olur. Böylece insanlar, gerçek toplumsal sorunlardan – ekonomik adaletsizlik, sınıf farkları, çevresel yıkım – uzaklaşarak birer pasif tüketici haline gelirler.
Politik eleştiriye devam ettiğimizde ise, sinoptikonun bireylerin iktidar ile olan ilişkisini nasıl dönüştürdüğüne de dikkat etmek gerekir. Panoptikon bireylerin disipline edilmesi ve itaatkar hale getirilmesi üzerine kuruluyken, sinoptikon daha ince bir manipülasyon süreci sunarken sinoptik yapılar, bireyleri doğrudan zorlamadan, pasif bir gözetleyici haline getirerek yönlendirme sağlar. Bireyler, kendilerine dayatılan medya içerikleri ve "bilgi" akışıyla şekillenirken, sistemin devam edebilmesi için gerekli olan pasif tüketiciler haline gelirler. Bu pasifleştirme süreci bilinçli bir şekilde devam ettirilip, böylece toplumun mevcut eşitsiz yapısının korunmasına katkı sağlarlar.
Sinoptikon yapısı, aynı zamanda tüketim kültürünün temelini de oluşturan sistematik bir mekanizmadır. Kapitalist sistem, bireyleri tüketici olarak görür ve onların üretim süreçlerindeki rollerini minimize eder. Tüketim, bir taraftan bireylerin kendilerini topluma ifade etme ve var etme aracı olarak sunulurken, diğer taraftan onları sistemin bir parçası haline dönüştüren bir kısır döngüye sokar. Sinoptikonun modern kapitalizmdeki görevi, bireylerin bu döngüde nasıl pasif bir şekilde yönlendirildiği ve kontrol altına aldığını gösterir. Sosyal medya ve dijital platformlar, bu bağlamda sinoptikonun en etkin araçları haline gelmiştir. Kullanıcılar, hayatlarını bu platformlarda sergilerken, aynı zamanda sürekli olarak birer izleyici konumunda kalırlar. Bu durum, bireylerin farkında olmadan bir tüketim ağına hapsolmalarına ve hayatlarını kapitalist sistemin dayattığı imgeler üzerinden şekillendirmelerine neden olur.
Politik eleştirimizin önerdiği alternatif ise, pasif gözlemciliğin yerini aktif katılıma bırakması gerektiğidir. Gözetim ve yönlendirme araçlarına karşı koymak için bireylerin toplumsal sorunlara dair bilinçlenmesi ve bu sorunlara aktif olarak müdahale etmesi gerekir. Katılımın teşvik edildiği bir toplum modeli, bireylerin sadece izleyici değil, aynı zamanda eylemci oldukları bir alan yaratmayı hedefler.
Sonuçta Politik düşünce, sinoptikonun medya ve teknoloji aracılığıyla insanları yalnızca gözlemci ve tüketici konumuna iten yapısını aşmayı, toplumsal direniş ve örgütlenme stratejileriyle mümkün kılabilmeli. Bu noktada alternatif medya araçlarının, yerel toplulukların ve sivil toplum örgütlerinin önemi artmaktadır.