Prekarya son zamanlarda karşımıza sıklıkla çıkmaya başlayan bir kavram. Prekarya kavramı neyi temsil ediyor, nasıl ortaya çıktı ve tarihsel misyonu nedir? Öncelikle prekarya kavramının ortaya çıkmasını sağlayan proletarya kavramını açıklayalım. Proletarya, endüstri devriminin sonucu olarak ortaya çıkan fabrikalar da ya da üretim tesislerinde sürekli olarak günlük belli bir mesai saati ile çalışan ve belli bir ücret karşılığı emek gücünü satan işçi sınıfıdır. Proletarya belli bir kimliği olan ve prekarya ya göre daha çok iş güvencesi olan toplumun maddi koşulları sonucunda oluşan bir sınıftı. Prekarya ise; küreselleşme söylemlerinin çok daha fazla yoğunlaştığı 1980 ten sonra ve neoliberal ekonomi politikaları bireyselleşmenin önünü açarak toplumcu ekonomiden bağımsızlaştığı dönemde ortaya çıkmıştır. Küreselleşen dünyada rekabetin artmasına paralel teknolojik gelişmenin olağan üstü derecede gelişmesi ile yeni üretimim şeklinin daha işlevsel, daha esnek aynı zamanda daha çok kimliksiz ve iş güvencesizliği sunan yeni bir emekçi sınıfı ortaya çıkardı. Bu sınıfın adı prekaryadır.
İlk kez 1980’lı yıllarda sosyologlar tarafından kullanılan Prekarya kavramının kullanılma amacı geçici ve mevsimlik işçilerin çalışma şartlarından dolayıdır. Prekaryayı oluşturan ana unsur teknolojik gelişmenin sonuçlarından biri olan geçici çalışma ve esnek emektir. Bu emekçi gruplarını güvencesiz üretim ilişkileri içinde belli bir kariyeri olmayanlar, göçmenler, kriminalize olmuş kişiler ve sosyal yardımla yaşamak zorunda olanlar olarak dört ana sosyolojik grup olarak yorumlayabiliriz. Bu grupların hepsinin ana sorunu emektir. Emeğin sömürüsüdür. Amele, herhangi bir işte günlük çalışan kariyeri olmayan işçilerdir. Ameleler, günlük temizlikçiler, hasta bakıcılar, ev hizmetinde çalışanlar vs. belli bir kariyeri olmayan gündelik emeğini satan ve hiçbir sosyal güvenliği olmayan insanlardır. Sendikasız, sigortasız, güvencesiz. Göçmenlerin başlarına gelenler sınıfsaldır. Çözümü ise sömürülmelerini sağlayan olguların somut analizleriyle birlikte, sınıfsal mücadelenin anlamını ve önemini onlara kavratmakla somutlaşacaktır. Göçmenler için ülkemiz özelinde de ayrı bir başlık açmak gerekiyor. 2011 yılından sonra Türkiye ye gelmeye başlayan Suriyeliler beş yıl boyunca 2016 ya kadar büyük bir göç dalgasını devam ettirerek sokaklarda, caddelerde yanımızda yürüyen, dilencilik yapan, çöplerden beslenerek hayatta kalmaya çalışan ve özelikle tekstil sektöründe çocuk emeği sömürüsüne maruz kalan insanlar. Diğer önemli göç olayı da kapitalizmin zirvesi olan Amerika ya yapılan göç. Amerika ya son üç yıl da sadece Meksika’dan altı milyonu aşkın insan daha iyi bir yaşam için göç etmek isterken dört milyondan fazlası da ya kaybolmuş ya da hayatını kaybetmiştir.
Diğer prekarya grubu da kriminalize olmuş olanlar. Kriminal kelimesinin Türkçe karşılığı suç ve cürümdür. Kriminalize olmuş demek ise suç işlemek demektir. Kanunlara uymamaktır ve kanunları hiçe saymaktır. Tarihsel kökenleri modern hapishanelerin ortaya çıkmasıyla başlayan 1800’lü yılların başlarına dayanan ucuz iş gücü veya zorunlu işgücü olarak görülen mahkûmlar (kriminalize olmuşlar) çok düşük ücret karşılığı çalıştırıldılar. Bu zamanlar da Krallar hapishaneleri gardiyanlara kiraya vermişlerdir. Kriminalize olmuş olmuş olan bu kişilerin barınması ve yemeği için bu kişiler gardiyanlar için hapishanede çalışıyorlardı. Ucuz iş gücü olarak görülüyorlardı. 19.yüzyılda mahkûm kiralama yöntemi bile uygulandı İngiltere gibi ülkelerde. Bu durum emek sömürüsünün farklı bir yöntemiydi. Hapishanelerdeki emekçi ve işçi mahkumlar için farklı çalıştırılma biçimleri vardır. Hapishane içinde temizlik, kantin, mutfak vb. işlerde personele ve mahkumlara yemeğin yapımı vs. işlerde bu mahkumlar çalıştırılır. Bu biçimlere ek olarak mahkumların kapalı ve açık cezaevlerinde kurulmuş atölyelerde veya hapishane dışında adliyelerde ve kamu sektöründe çalışarak içeriyle ‘dışarı’ arasında köprü kurulma durumudur ayrıca. Çalıştırılma biçimleri içindeki en önemli emek sömürüsünün olduğu kısım ise özel sektör hesabına çalıştırılmadır. Mahkumlar özel firmalarla hapishane idaresi arasında yapılan anlaşmalar ile çalıştırılabilirler. Bu kapsamda özellikle tekstil sektöründen, ayakkabı imalatından, yemek imalatından ve çeşitli atölye işlerine kadar pek çok işte çalıştırılmışlardır. Mahkumlar ise ekonomiye sağladıkları katkılara rağmen hakkettiklerini alamamanın sıkıntısını çekiyorlar. Sendikasız, sigortasız, güvencesiz çalışan kriminalize olmuşların emeğini patronların sömürüsüne maruz kalabiliyor.
Son grup sosyal yardımla yaşamak zorunda olanlar. Emekli olan kadın ve erkekler ki bu grup artık açlık sınırında yaşadığı için çalışmak zorundadır. Sosyal yardımlar genellikle evsizler, geçici barınma merkezleri dışında ikamet edip muhtaçlık yardımı alanlar. Açlık ve yoksulluk sınırları altında kalarak para yardımı, gıda yardımı ve sağlık yardımı olarak çeşitli kategorilere ayrılan destek amaçlı yapılan uygulamalardır. Bu insanlar sosyal yardıma ek olarak hayatta kalabilmek için yine çalışmak zorundalar. Ama genellikle sigortasız, güvencesiz çok düşük bir ücretle. Tabi hiçbir şekilde çalışamayanlarda vardır bu grup içinde. Yaşlılar, engelliler, hasta olan ve evinde yemek yapabilecek durumda olmayanlar, elektrik desteği ile kronik hastalığı nedeniyle cihaza bağımlı olanlar olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak Prekarya sınıf bilincinden yoksun halde yaşamaktadır. Yaşadıkları toplumun bir parçası olduklarını ve bu topluma etki ederek yaşamlarını daha insani bir seviyeye taşımaları ancak sınıfsal uyanışla olabilir.