EĞİTİMDE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ

Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğine cinsiyet eksenli düalizm penceresinden bakmak istiyorum. Cinsiyet eksenli düalizm, bedenlerin yapısal görünümleri ile işlevleri üzerinden yaratılan görevlerin ayrımı üzerine kurulmuş olan ve doğuştan gelen cinsiyetin bir özellik olması sebebiyle kadın ve erkeğe dair sınıflandırmalar olarak yorumlanabilir. Bu sınıflandırmalara ek olarak üretim ilişkilerininde devreye girmesi sonucunda ana erkil düzenden ataerkil toplum düzenine geçilmesinden sonra erkeksi üretim düzeninin doğaya hâkim olmasıyla mekanik, düalist, ataerkil kozmos bir yaşam modeli üretildi. Bu model tarihte kurulan antik kentler, dini mekanlar, mabetler, eğitim mekanları vs.dir. Bu mekanları inşa edenler erkekler olduğu için mekanların yapı elemanları eril olarak dizayn edip tasarlamışlardır. Erkek üretim modelinin hiyerarşisi özne nesne üzerinde, zihinler bedenler üzerinde, doğa üzerinde ve son olarak erkek kadın üzerinde derin uzlaşmaz düalizmler oluşturmuştur. Yani erkeksi üretim modelinin doğayı egemenliği altına alması kadınları da egemenliği altına almıştır denilebilir.

Bu bağlamda tarihsel süreçte ise evler, kadınlarla erkekler ile aile toplum arasındaki ilişkiler gerçekleri yansıtır. Konutun dışındaki mekan ve ev içindeki salon, oturma odası, mufak, hol gibi alanlar sosyal ilişkilerin yeniden üretildiği alandır. Ev aynı zamanda, sosyal siyasal sistemin yeniden üretildiği en küçük mekandır. Bu zamana kadar yaşadığımız evler sadece fiziksel çevrenin belirli bir parçası değil aynı zamanda erkeksi üretim modelinin de sonucudur. Evler içinde kullandığımız eşyalar da buna dahil. Ev mekânı kadın-erkek ayrımının olduğu, günlük yaşamdaki hiyerarşinin vücut bulduğu birincil mekandır. Mutfak ve yatak odası daha dişil alanlar iken, oturma odası ya da salon olarak adlandırılan alanlar daha eril olarak nitelendirilir.

Bu eşitsizlik mekanları üzerinde kadınlara cinsiyet ayrımı evde olduğu kadar mahallere ve kentlere yansır. Cinsiyet ayırımın ortadan kaldırılması için kadınlarında kent ve mahalle üzerinde haklarının olduğunuda kabul etmek gerekir. Bu olgunun gerçeklik kazanabilmesi için bireylerin kentsel mekânı eşit olarak kullanımları ve bu mekânlara etkin katılımları gerekir. Cinsiyet eksenli düalizm bakış açısıyla kent ve mahalle, eril bir zihniyetle biçimlendirilmesi sonucunda kadınlar, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerden dolayı kentlerde mahallelerde eşit bir biçimde var olamamaktadırlar. Bu nedenle eğitim mekanlarını sosyolojik olarak anlamak için toplumsal cinsiyet bağlamında ele almak gerekir. Eğitim mekânlarının yapısıda toplumsal ilişkilerin ya da bireylerin birbirleriyle ve topluluklarla olan ilişkileri cinsiyete dayalı statü ayrımına göre yapılmıştır.

Kozmolojinin dişi tarafı olan kadın; doğuruyor, regl oluyor, emziriyor, değişken bir ruh haline sahip, erkeğe göre daha üretken, sosyal zekası yüksek, sosyal travmalara karşı daha dayanıklı vs. olduğu için Kadın örgütleri, Feministler, Kadın STK’ları, Kadın Öğretmenler, Kız öğrenciler, Kadın çalışanlar, Siyasi partilerin kadın kolları tarafından eğitim modeli kadına ait olgulara göre tartışılarak yeniden yorumlanarak yapılandırılmalıdır. Karma eğitimde pozitif ayrımcılık uygulanarak ve kadın fizyolojisine ait özellikler de eğitime monte edilerek sınıfların yapısı kadınsı taraf düşünülerek tekrardan dizayn edilmeli. Erkekler psikolojik fizyolojik olarak duvar kadınlar kapı, pencere etkisi bıraktıkları için okulların inşası, sosyal donatıları ve yapı elemanlarının estetik biçimleri kadınsı formlar dikkate alınarak kız/kadınların daha çok özgürleşmesi sağlanabilir.

Son olarak kadının ‘ev’ ile ilişkisi 20.yy. ortalarına kadar evsel alanda yaşanan cinsiyete dayalı mekânsal ayrışma irdelenmeli ve cinsiyet ile eğitim mekânları arasındaki ilişki bu olgular üzerinden tekrar yorumlanarak cinsiyet eşitliğine ek olarak kadınlara pozitif ayrıcılığa dayalı bir eğitim felsefesi üretilmelidir.