Türkiye’de bulunan 405 hapishanenin tümünde yeni yeni hak gaspları, sürgünler, akıl almaz keyfi yasaklar, psikolojik ve fiziki işkence yaygınlaşmış durumdadır.
HAPİSHANELERDE TECRİTE KARŞI UMUDU KORUMAK VE DÜŞÜNCE ÜRETMEK NASIL MÜMKÜN
"Zaten cezaevlerinde zaman kılıç gibidir; ona karşı yarışmazsan seni keser...
Yeni yılın tüm insanlığa, özgürlük için kalbi atanlara huzur getirmesi dileklerimle…”
Kenan Karavil. İzmir-Kırıklar Yüksek Güvenlikli Hapishane
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği‘nin son açıklamasına göre: “Türkiye’de, toplam 301.397 kapasiteli 405 hapishanede tutulan mahpus sayısı geçtiğimiz aya göre %1.47, son altı aya göre ise %12.17 artarak 384.216'ya ulaşmıştır. Ocak 2025 itibarıyla, Türkiye'deki hapishanelerin toplam kapasitesi 301,397 iken hapishanelerde kapasitenin %27.48 üzerinde 82.819 mahpus tutulmaktadır.”[i]
Bunların 1600’ü şair Erol Zavar, yazar Zeliha Bulut ve şair ressam Cengiz Sinan Çelik gibi ağır hastadır. İnsan Hakları Örgütlerinin çağrılarına ve sağlık raporlarına rağmen tahliye edilmeyen yüzlerce hasta mahpus tecrit şiddetine maruz kalmaktadır.
Adalet Bakanlığı, 2024 yılının 11 ayında, cezaevlerinde bulunan 709 tutuklunun hayatını kaybettiğini belirtti. Bu rakam ölümün eşiğinde tahliye edilen, dışarı çıktıktan kısa bir süre önce hayatını kaybedenleri kapsamıyor. Örneğin “Firari yazılar” adlı tutsak hekim Ayhan kavak ile birlikte hazırladığımız “Firari yazılar” adlı kitabımıza katkı sunan mektup arkadaşım yazar Nevzat Çapkın, kanser hastasıydı. Hastane raporlarına rağmen tahliye edilmedi. Geçen yıl artık kanser ilerleyince bırakıldı. Çıkınca beni aradı. Ama görüşme imkânı olmadı. Çünkü Nevzat Çapkın dışarıda 6 ay yaşayamadan hayatını kaybetti.
Bugün itibariyle Türkiye’de bulunan 405 hapishanenin tümünde (özellikle siyasilere yönelik) yeni yeni hak gaspları, sürgünler, akıl almaz keyfi yasaklar, psikolojik ve fiziki işkence yaygınlaşmış durumdadır. Yeni yapılan “Kuyu tipi” denilen S ve Y Tipi zindanlar da tutsakların nefes borularını tamamıyla tıkama amacı taşıyor. Diğer yandan son iki yılda “infaz yakma - erteleme” uygulaması başlamıştır. “Ceza” süresi dolduğu halde “iyi halli değilsin” denilerek tahliyeler engellenmektedir. Bu karar da hukuktan anlamayan, AKP’nin emireri gibi çalışan hapishane idarecilerinin inisiyatifine bırakılmıştır. 30 Yılı doldurduğu halde tahliyesi engellenen çok sayıda tutsak var: Örneğin Resul Baltacı 32 yıldır, hasta tutsak Ali Osman Köse de 33 yıldır zindandadır.
Alınteri Gazetesi’nin yıllar önce benimle yaptığı bir söyleşide belirttiğim gibi: “(C)eza evleri için toplumun “zorla” dizayn edilmeye çalışıldığı mekânlardır diyebiliriz. Dışarıda da acımasız devlet sopası var. Dışarıda da özgür değiliz diyoruz ama “içerisi” ile kıyaslamak doğru değil. Özellikle 12 Eylül Darbesinden sonra hapishane politikası “ıslah etme, topluma kazandırma” değil, tutuklu ve hükümlüleri kişiliksizleştirme, çürütme ve imha amaçlı “modern Mengele” laboratuarı olagelmiştir.“
AKP İktidarı da seleflerinden geri kalmamış, zulmün boyutunu arttırmıştır.
Umutlu olmak nasıl mümkün
Peki bu koşullarda kalan siyasi tutsaklar dışarı yolladıkları mektuplarda, mesajlarda nasıl « herşeye rağmen umutluyuz » diyebilmektedirler.
Yıllarca gökyüzünü, toprağı, ağaçları, çiçekleri, arkadaşlarını, sevgililerini göremeden yaşayan insanların, dışarıya yazarken « Biz iyiyiz, siz kendinize iyi bakın » demelerinin altında yatan nedenleri irdelemek, satır aralarını okumak gerekiyor. Koşullara tevekkülle katlanmak başka, hapishane gerçekliği başkadır. Ancak siyasi tutsaklar tüm keyfi yasaklara / karanlığa rağmen özgürlük taleplerini, umut ve ütopyalarını yazıyla ve mısraıyla, fırça ve tuvalle, söz ve nota ile slogan ile kimi zaman da açlık grevi ile sürdürüyor. Paylaştığımız tutsak mektuplarında, resim ve karikatürlerinde de görüldüğü gibi sansüre / tecride inat üretiyorlar.
Kolektifimize yeni gelen ve web sitemizde[ii] yayınladığımız tutsak mektuplarından örnekler vereyim:
"Şu an içeride on binlerce siyasi mahkûm var! Artık biz de bir vilayet olduk! Trafik kodumuz, alan kodumuz olmasa da bizi simgeleyen kelepçelerimiz, jiletli tellerimiz, damgalı mektuplarımız var." Hasılı öykü uzun, zindandan gelen nameleri okumak sıkıcı:) Ve bizler, bazen içeride gökyüzünden yeryüzüne bakan Harut ve Marut’a benziyoruz! O yüzden yeryüzüne inmek istemeyenlerdenim! Dışarıdakilerin haliyle alay etmek daha eğlenceli:) Tabii cidden alay etmiyoruz. Bu işin mizahi tarafı! Ülkece bir yerden sonra tırlatınca (ki kafama takacak huni satılmıyor burada) hepten her şeye güler olduk! Aç olan, bir ekmeğe muhtaç olan halkımız! (...) Narinlerimiz, Rojinlerimiz, şirinlerimiz, Gülistan Dokularımız… ‘Dış’lar acısı haliniz ve ‘iç’ler acısı halimiz!"
Hadi sizi duyuyoruz ve sizler için üzülüyoruz da enkazlar altında kalan Hatay, Maraş, Antep, Urfa ve Amed halkımız gibi “sesimizi duyan var mı?!! diyen çığlıklarımızı neden kimse duymuyor? Aradığımız halka, partilere, barolara, meclise ulaşamıyoruz! 1-2 gazete küçük ve görünmez puntolarla haber yapıyor. Oysa şu an içeride on binlerce siyasi mahkum var! Artık biz de bir vilayet olduk! Trafik kodumuz, alan kodumuz olmasa da bizi simgeleyen kelepçelerimiz, jiletli tellerimiz, damgalı mektuplarımız var."
Burhan GÜNEŞ S Tipi Kapalı Hapishane A-64 Döşemealtı/ANTALYA
**
“Adil hocam, bana gönderdiğiniz üç kitabı aldım, bu güzel paylaşımınız beni çok mutlu etti, teşekkür ediyorum. (…) Sizin gibi devrimci aydınlarımız olduğu sürece bilinçlenmeye, öğrenmeye ve ışığın gelen tren ışığı değil, umudun ışığı olduğunu mutlaka göreceğiz.“
Fehmi KARAMAN. 1 No’lu F Tipi Hapishane C-88. TEKİRDAĞ
***
“Sınırların yeniden çizildiği yeni bir zaman yaşıyor dünyamız, dilerim bu sınırların çizimiyle daha fazla ölümlerin yaşatılmamasıdır. Toprak kana doydu, gözyaşlarına doydu! Barış içinde yaşamayı öğrenir dilerim insanlık… Dünyada en büyük engel sevgisizlik ve dilerim 2025’te bu sevgisizliğin biteceği yılların ilk yılı olur, bu şekilde yaşamayı da unutmaz insanlık… Sağlıklı, mutlu yeni yıllar diliyorum. Sizleri kucaklıyorum. Sevgiyle, umutla”
Zeynep AVCI . Kadın Hapishanesi C-Tek-6. ERZİNCAN
***
“Bulunduğum ortamda tıpkı sizin tiyatro oyununuzdaki gibi “uzaklara bakamıyorum”[iii] ama en azından kitaplar sayesinde düşleyip hayal ederek uzak gibi görülen özgürlüğü, umudu, güzel günlerin aslında çok da yakın olduğunu görebiliyorum. “
Resul METİN. Batman Kapalı Hapishane. Beşiri/BATMAN
***
“Özgürlük adına “suç” işleyen biz tutsaklar, hayata dair ve varoluş mücadelesinin düşünüş biçiminde ilginç metotlar kullanırız. Ne kadar kısıtlama olursa o kadar zihinsel olarak ufuklara kulaç atarız. Ne kadar sansür varsa o kadar hissiyat derinliğinde demleniyor yürek evimiz. Gövdemin üstünde taşıdığım mikro evreni böyle yoğunlaştırmaya çalışıyorum.”
Fecriye Benek. M tipi kadın hapishanesi. Bayburt
Direnişin estetiği
Hücre cezalarına, mektup yasağına, kitap yasağına, çıplak aramaya, hasta tutsakların çift kelepçeyle hastaneye götürülmelerine, sürgünlere rağmen tutsaklar bize örnek oluyorlar. Dışarı yolladıkları şiir, öykü, deneme, resim, karikatür ve mektuplarla şiddetin estetiğini ve direnişin estetiğini sergiliyorlar. O tecride rağmen üretiyorlarsa ve o ürünlerini bir anahtar deliğinden, demir kapıların aralıklarından bize yolluyorlarsa biz dışarıdakilerin de bundan örnek almamız gerekir. Hem sanat hem estetik hem de direniş yöntemleri açısından tutsakları örnek almamız gerekiyor. Onlar bize diyor ki: “Her koşulda bu tırmanan faşizme karşı direnilebilir. Yeter ki bu korku imparatorluğuna teslim olmayalım.”
Sonsöz
Kandıra hapishanesinden yazan Deniz Tepeli’nin dediği gibi: “Devrimci iyimserliğimizin tüm dünyayı saracağı, kadın direncinin herkese ilham olacağı ve cinsiyetçilik, ırkçılık, özel mülkiyet, bireycilik dahil her tür kapitalist salgına karşı Sosyalist aşının tek tedavi yöntemi olacağına, tüm ezilenlerce birlik ve dayanışmayla uygulanacağına sonsuz inancımız var.
Amazonların, Spartaküslerin, Şeyh Bedrettinlerin, Pir Sultanların soluğu bizimle, rüzgârı arkamızda, düşleri bizlere emanet.”
10.01.2024
*Alınteri Gazetesi
[iii] Uzaklara bakamamak, Hücre Günlükleri, Adil Okay, Oyun tek perde, Klaros yayınevi, Ankara 2024.