Almanya’da siyasi kriz derinleşiyor. 17 Aralık 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Olaf Scholz liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşil Parti (Grünen) koalisyonunun güven oylamasını kaybetmesi nedeniyle Almanya parlamentosunu feshetti. Steinmeier, erken seçim tarihi olarak 23 Şubat 2025’i belirledi. Bu karar, ülkede siyasal istikrarı yeniden sağlamaya yönelik bir adım olarak değerlendirilse de, mevcut politik atmosferin gerilimle dolu olduğu açık.
Cumhurbaşkanı’nın Açıklamaları
Steinmeier, Almanya için değerli bir varlık olan siyasal istikrarın önemini vurguladı. Seçim kampanyalarının adil ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerekliliğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı, sosyal medya üzerinden dış etkiler konusunda da uyarıda bulundu. “Dış etki, demokrasi için tehdittir,” diyen Steinmeier, Elon Musk’ın X platformunda Almanya’daki politik süreçlere müdahalesine atıfta bulundu. Musk, AfD’nin destekçisi olarak bilinen Naomi Seibt’in bir mesajını yineleyerek "Almanya’yı yalnızca AfD kurtarabilir" yazmıştı. Bu durum, Steinmeier’in eleştirilerinin odak noktası oldu.
Noel Pazarlı Saldırısı ve Seçim Gölgeleri
Almanya’nın doğusundaki Magdeburg kentinde Noel Pazarlı’na yönelik düzenlenen ölümcül bir saldırı, siyasi ortamı daha da karışık hale getirdi. Suudi kökenli doktor Taleb al-Abdulmohsen, aracını yayaların üzerine sürerek 5 kişinin ölümüne ve 200’den fazla kişinin yaralanmasına neden oldu. İçişleri Bakanı Nancy Fraser, zanlının İslamofobik görüşlere sahip olduğunu ancak olayın kesin nedenlerinin hala bilinmediğini belirtti.
Bu trajik olay, Almanya’da ükücü ve protofaşist politikalar izleyen Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi tarafından manipüle edildi. AfD, olayın ardından Magdeburg’da “anma” mitingi düzenledi. Parti lideri Jan Wenzel Schmidt, ülkenin “dünyanın dört bir yanından gelen delileri kabul edemeyeceğini” ifade ederek sınırları kapatma çağrısında bulundu. Ancak zanlın sosyal medyada AfD’nin politikalarını destekleyen paylaşımlarından bahsetmediler.
Partilerin Durumu ve Anketler
Olaf Scholz liderliğindeki SPD, mevcut koalisyon hükümetiyle hayal kırıklığı yaratırken, anketlerde yüzde 15’lik bir destek oranına geriledi. Bu durum, partiye erken seçim sürecinde önemli bir dezavantaj getiriyor. Muhafazakar CDU/CSU bloğu ise Friedrich Merz liderliğinde yüzde 32 ile önde görülüyor. Merz, daha sert göç politikaları ve sağa kayma vaadiyle dikkat çekiyor.
AfD ise yüzde 19 oranıyla, Alman siyasetindeki etkisini güçlendirdi. Ancak partinin radikal söylemleri ve Nazi geçmişini aklama çabaları nedeniyle ana akım partilerle işbirliği yapması imkansız görülüyor. Bu durum, AfD’nin seçim sonrası dönemde izole edilmesini olası kılıyor.
23 Şubat Seçimleri: Zorlu Bir Süreç
Steinmeier’in 23 Şubat 2025’te yapılacak erken seçim kararıyla birlikte, partiler yoğun bir kampanya sürecine girdi. Adayların belirlenmesi, manifestoların yayınlanması ve halkın ikna edilmesi için sekiz haftalık sıkı bir maraton başladı.
Olaf Scholz, bu süreç boyunca geçici şansölye olarak görev yapacak. Ancak yeni bir hükümetin kurulmasının aylar sürebileceği tahmin ediliyor. Bu durum, Almanya’da siyasi belirsizliğin artacağına işaret ediyor. Koalisyon görüşmelerinin özellikle CDU/CSU, FDP ve Grünen gibi partiler arasında şiddetli pazarlıklara sahne olması bekleniyor.
Siyasi ve Toplumsal Kutuplaşma
Cumhurbaşkanı Steinmeier, seçim kampanyasının barışçıl ve saygılı bir ortamda gerçekleşmesini talep ederek, “Bu kampanyada nefret, şiddet, aşağılama veya sindirmenin yeri olmamalı,” dedi. Ancak mevcut siyasi atmosfer, Almanya’da artan kutuplaşmanın önülemesine dair soru işaretlerini güçlendiriyor.
Almanya’nın şu anki siyasi ve toplumsal iklimi, ülkede sadece erken seçimleri değil, aynı zamanda çok daha derin bir toplumsal yeniden yapılanma ihtiyacını da gün yüzünü çıkarıyor.
Analiz: Almanya’yı Neler Bekliyor?
Almanya’nın mevcut siyasi tablosu, ülkede sistematik bir değişim ihtiyacını açıkça gösteriyor. SPD’nin zayıflaması, CDU/CSU’nun yükselişi ve AfD’nin tehdit edici bir alternatif olarak güç kazanması, geleneksel siyaset anlayışının ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu işaret ediyor. Olaf Scholz’un güven oylamasını kaybetmesi, yalnızca mevcut hükümetin sonunu değil, aynı zamanda siyasi liderliğe olan güvenin aşındığını da ortaya koyuyor.
AfD’nin radikal politikaları, Alman siyasetindeki ana akım partilerin dayanışma stratejilerini daha da önemli hale getiriyor. Demokratik Kordon (Demokratische Brandmauer) mutabakatı, AfD’nin siyasi alanda izole edilmesine yönelik etkili bir önlem olarak işlev görüyor. Ancak, bu mutabakatın uzun vadede seçmenlerin rahatsızlıklarına nasıl yanıt vereceği belirsizliğini koruyor.
Öte yandan, CDU/CSU’nun sert göç politikalarına yönelmesi ve SPD’nin daha ılıman bakış açısı, seçmenlerin güvenliğe ve istikrara olan taleplerine yanıt verme çabalarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Ancak bu yaklaşım, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirme riskini de beraberinde getiriyor.
Almanya’nın geleceği, 23 Şubat seçimlerinin sonuçlarına ve bu sonuçlar doğrultusunda kurulacak hükümetin koalisyon dinamiklerine bağlı. Yeni bir hükümetin başarılı olabilmesi için yalnızca siyasal istikrarı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal kutuplaşmayı azaltacak politikalar geliştirmesi gerekiyor. Almanya, bu süreçte demokrasi ve toplumsal barışı güçlendirecek stratejilere odaklanmak zorunda.
--
Muratcan IŞILDAK