“Seni Seviyorum”
Söylemekte yetmiyor bazen! Neden ve nasıl mutlu olacağını bilen biri, onu senin için yapmıyorsa bu odunluk değil de nedir. Ya da kısacası sevmiyordur. Bir insan gerçekten seviyorsa bahaneler tozlu raflardan inmez sahalara. Ama artık herkesin elinde bir ıslak mendil!!!
Birini ne için beklediğini bilmemek büyük sonsuzluk. Dibi olmayan cehennem gibi. Hep yanıyorsun ve hiçbir duman detektörü suya geçit vermiyor. Nasıl apansız bir sancı bu. Tam olarak ne kadar sevildiğini bilememenin sancısı. Harcadığın zamandan öte, kalbine bunca kederi yüklediğine kızıyor bazen insan.
O yüzden bu hayatta en çok kendime mahcup oldum, inanmam dediğim her şeye inandığım için. Yazık! Sürekli başkalarına koşmayı yaşamak sanmışım. Başkalarının mutluluğundan beslenmişim, kendimi nasıl mutlu ederim cümlesine fazlasıyla yabancı kalmışım! Hep acelem varmış gibi hızlı yediğim yemeklerin hazmedilememesi gibiydi tüm yaşadıklarım. Mevsimlerse dönme dolap gibi kapımda. “Saat kırıldı diye zaman durmaz” derler ya lakin Zaman’a yetişeceğim diye kazanamayacağım bir yarışa girmenin mantığı yoktu hiçbir yerde.
İçimde, kendimden büyük yaşadığım bir hayat var sır gibi sakladığım. Nasıl büyük bir ağırlıksa dizlerim tutmuyor, kollarım yorgun. Azıcık kussam rahatlayacağım belki ama zerresini harcamaya gönül razı değil. Aslında hiçbir şey sonsuza kadar senin değil, o yüzden bırakmayı da bilmeli bazen. Belki de içindeki her şeyi kusup üstüne sifonu çekmeyi!!! Sonu bir yere varmayan yolu niye tercih eder ki insan? Bunun cevabı bende de yok! Lakin hayat çıkmaz sokaklarda kaybedilecek kadar uzun da değil. Özetle doğru insanı bulamadıysan, bir sonrakine geç, bekleme yapma. Ölüm bile artık sıralı değil…
Yirmi dokuz yaşında intihar eden Nilgün Marmara’nın da dediği gibi “Keşke benim de karşımda her zorluğa rağmen dimdik duran ve beni sevebilen biri olsaydı. İnsan tek başına dağ olamıyor bazen” yaşın önemi yok lakin yaş aldıkça çevrende seni gerçekten seven olsun istiyorsun katıksız. Ruhuna iyi gelen seni anlayabilen ve elini bırakmayan birine. Hatalarınızı bile anlatıp gülebileceğiniz birine. İnsan “anlaşılmak ya da sevilmek için çırpınmadığı doğru yeri bulmalı” hayat bence sadece bundan ibaret. Önce bul, sonra ne olursa olsun bırakma. Doğru insan sizinle konuşmadan duramayan insandır. Her an yanınızda olmak için çaba sarf eden insandır. Sizi anlamayan biriyle bir ileri iki geri yolu arşınlayamazsınız. Tabi varmak istediğiniz bir yer varsa! Sırf sevgiye ihtiyacınız var diye size yapılan saygısızlığa tahammül etmenize gerek yok, kapının dışında bir sürü dünya var. Bazen kaybettiklerimiz kazandıklarımızdan daha fazlası değil. Hisset, yaşa ve gör. Sizi sevdiğini iddia edenler bunu kanıtlamadığı sürece bu sadece bir iddia olmaktan öteye gidemez.
Bulunduğun yere ait değilsen ve son gözyaşını da akıttıysan bir hiç uğruna, birazcık sevilmek için bunca çabaya gerek olmadığını anlayacaksın zor olsa da. Net olmayan birini hayatında tutma. Sevmek isteyen sever, görmek isteyen görür, yanına gelmek isteyen çağırılmayı beklemez kendi gelir. Eğer öyle değilse başkasına aittir, başkasına ait olanda senin değildir, çalıntı bir mutluluk gibi onu hayatında nereye koyacağını bilemezsin, o da zaten hiçbir yere sığmaz. Bir gözü hep kapıdadır.
Belki de artık yüzleşme zamanıdır.
Ruhunuzu özgürleştirerek iyileştirin. Kaç bin kilometre de bir bakım lazımdır ki yeniden yola koyulmaya! Hadi hazırlanın. Kalbi, ruhu, bedeni sizinle olan birine âşık olun. Sizi en olmaz zamanlarda bile sevecek, her ne olursa olsun yalnız kalmanıza müsaade etmeyecek birine. Çıkmazlarda bile umut olabilecek, elinizi hiç bırakmayacak, kafanızı ne yöne çevirseniz orda olacağına inandığınız birine…!
Hadi o zaman güne bir not bırakalım;
“Bir daha bu yaşta olmayacaksın, seni mutsuz eden her şeyden uzak dur.” Bugün sadece kendini sev, kendini şımart ve her ne olursa olsun bir seçim yapman gerekiyorsa kendini seç…,
Sevgi gününüz kutlu olsun… sevdiğiniz kadar sevilmeniz umuduyla…,
Gülay MORGÜL