Önce tüm ihanetleri kaldırmalı raflardan, sonra nefreti sökmeli içimize ekilen tarlalardan, acı veren tüm sözler çıkartılmalı lugatımızdan, sözlüklere sevgiyle bütünleşen her şey güzelleşir cümlesi yazılmalı sadece. Kırılan kalpler için bir Japon’a ihtiyacımız yok belki de! Tek ihtiyacımız olan şey sevdiğin birine delice sarılmak. Kalbi kırılmış diye delice sarılın diyorum, değilse sevdiğinizle göz göze gelmeniz bile büyük bir devrim bana göre! Ama siz yine de delice sarılın... “Kadınlar sever”

Kendisi eskidiği halde yarası kabuk tutmayan yaralarınız için yeni yara bandı kullanmak anlamsız bana göre. Bırakın kanadığı yerden hava alsın bazen, üstünü örtmek sadece iyileşmeyi uzatır. İpe serer gibi kurutun acılarınızı ve sandığın en dip köşesine kaldırıp naftalin ekleyin üzerine kokmasın diye. Çünkü acı fena kokar bilirim. Canınız yandıkça, mangal ateşindeki et gibi kavrulup kokusu sarar her yeri. Davetsiz misafirler üşüşür önce, geçerken uğramıştık diyenlerle dolar etraf. Herkes biraz daha köz olsun diye bir kömür daha atar fark ettirmeden ateşinize. Hatta bir kaçı da meraktan eline maşayı alıp çok biliyormuşçasına karıştırıp daha da harlar ateşi ne var ne yok diye. Ve siz kalakalırsınız öylece, yalnız, kimsesiz, çırılçıplak! Yandıkça daha da üşüdüğünüz cinsten hani. O esas beklediğiniz kişinin gelmediği zamanlardaki kalabalık yorar sizi. Hemen olay yerini terk edin böyle zamanlarda, ne bilim oradan uzaklaşın, kaçın bir yerlere. (Bana güvenin hemen bir bilet alın) Sonra hayatınızı tekrar gözden geçirin, küsmeyin aşka. Başta dediklerime de aldırmayın siz, yani bütün kelimeleri sözlükten çıkarmaya gerek yok, bırakın bazıları yere düşsün, kırılsın ve orda kalsın tekrar kullanma mesela! Ayrılık gibi, mutsuzluk gibi, hüzün gibi! Sonra nefes alıp aynaya bakın. Gördüğünüz şeyi sevmek için çabalamayın, koşulsuz basın bağrınıza…! Herkesten çok onun size ihtiyacı var. Ve yeni anılar biriktirmek için hala zamanınız varken kullanın onu. Bu yazıyı okuyorsanız geç değil hiçbir şey için. Öyle diyor büyükler! (Bende)

Her şey biranda değişir, kilitli kapılar ardına kadar açılır ve mucizeler, ummadığın anda gerçekleşir. Aslında hayatın mucizesi yine sensindir, sen fark ettiğinde tekrardan yeşermeye başlar kurumaya yüz tutmuş umutlar. Sevinirsin. Çünkü aşkta sensin aslında acıda! Hangisini daha çok istersen o çoğalacak hayatında. Yeniden başlamayı benimsediysen kalbinde tüm yollar sevgiye dönüşüyor zamanla. Vakit tamamdır artık. Geriye kalan her şeyi bir kenara bırakmak lazım belki de. Delice sevilmek için çılgınca sevmek gerekir bazen. Ve seviyorsan bu hayatta biraz cesur olman gerekir ve cesur olmak demek korksan da devam etmeyi gerektirir. Yoksa korkuyor musun? Korkuyorsan ya yeterince cesur değilsindir ya da yeterince sevmiyorsun? Hangisi? Biliyorum bazı soruların cevabı bazılarında yok! Sizin anlamanız icap eder. Yani biraz çaba gerektirir bazılarını anlamak! (Bazen de anlamamak)

Birde zaman zaman kendinizi affetmeyi deneyin, hafifletir sizi. Size yapılanlara katlandığınız için belki de! Belki de kendinize yaptıklarınız için! Herkesi sevmek zorunda değilsiniz kendinizden başka. Lakin sevmeyi denemek kalbi iyileştirir. (Kendimden biliyorum.) Çokça sevin! Hatta başkasına yar edilmeyecek kadar özel sevin. Acıtmadan, kırıp dökmeden sevin. İmzanız sevme şekliniz olsun. Kimseden utanmayın, saklanmayın, çekinmeyin, güzel sevin.

(Hey sana diyorum, sen anla…!)

Gülay MORGÜL