Babamdan yadigârdır yalnızlığım, ondandır hala kimi koysam yerini yadırgıyor. Kimse tutmuyor yularından sevgimi ve ben amansızca düşüyorum. Oysa “İhtiyaçtan satılık bir yalnızlıktı benimkisi!” Biraz sarılıp sarmalanmaya dair özlemim vardı! Ne dersin, biraz sever misin beni?
“İnsan kendi şansını kendi yaratır” derler. O zaman bir yerlerde bir yanlış yapmış olmalıydım. Bu denli anlaşılamamanın başka bir izahı yok yüreğimde. Öyle bir çukura düşmüşüm ki, ya ip kısa kalıyordu ya da oradan bir çıkış yok! Hani “Birini sevmek zaaftır ya ve insanlar en çok sevdiklerine yenilirler” anladım ki bu ilişkide kazanmak gibi bir şansım yok! Yine de gitmeden son bir kez sormak istiyor insan, benim şansım olur musun?
Hâlbuki cesur olmak ya da olmamak arasındaki o ince çizgide saklıdır korku. Başaranlar korkuya galip gelenler olduğuna göre geriye tek bir kelime kalıyor hanene yazılacak lakin kalemim yok ve sana yazılacak tek bir cümlem! Çağın vebası gibi herkese bulaşan yalnızlığımdan bir parça daha koparıyorum, kanıyor her yer. Kırmızıyla yazmaya çalışıyorum bu kez! Elimde birkaç satır ayrılık sözcüğü Cahit Zarifoğlu’ndan kalma. “Onca sevgiye rağmen kalbi filizlenmemişse, toprağı sen değilsin” Bırak git diyor akıl, kalpse hala o döngünün içinde var olmaya meyilli! Oysa bir sevda bir kalbe iyi gelmiyorsa bir sonrakine geçersin diyor hayat. Ya da beklersin. Ama beklemek sadece meyveleri olgunlaştırıyor sevilmediğin bir ilişkiyi değil!
Uyuyarak rüya göremeyecek kadar yorgunum. Kalbimin biraz tersaneye ihtiyacı var. Sen limanım olur musun? Hemen hayır deme, bekle birkaç saniye, o birkaç saniyelik umuda bile ihtiyacım vardır belki de düşün! Sen hiç öyle biçare, öyle beklentisiz, öyle delice sevildin mi hiç? SANMAM…!
Bir insanı severken öyle şeyler oluyor ki bazen, neden diyorsun neden? Ve anlıyorsun ki sadece senin çabana bakan bir sevdaysa geriye sadece gitmek kalıyor, GİTME demek değil! Eğer sevmeyi beceremiyorsa en azından bırakabilmeyi öğrenmeli insan. YALNIZ kalsa bile…
Düşündükçe deliriyorum bazen ve bu her zaman kötü bir şey değil. Delirdikçe kayboluyorsun içimde. Hücrelerime karışıp, duvarlarımın arkasına saklanıyorsun ve ben bile bulamıyorum seni! Yani anlayacağın kirlenmek değil kaybolmak güzeldir bazen, AMA İÇİMDE!
Sanırım her şeyi fazlasıyla ciddiye alıyoruz belki de tüm mesele bu! Hayat kimse için adil değil biliyorum, bunun için ya kendime ya da tanrıya kızmam gerekiyor ve ben tabi ki kolay olanı seçiyorum. Gözlerim açık uyumaktan yorgun düştüğüm zamanlardayım. Kimsenin ellerinde yargılanmayacak kadar fazla geçtim bu sulardan. Yine de boğulmam an meselesi! Bana biraz nefes olur musun?
Hani bazı insanlar kaybetmez, kaybedilir ya, bu ilişkinin kaybedeni yalnızlık olmalıydı ben değil. Ha birde gidince dönmem diyorsun ya belki de dönünce bulamayacağını bildiğindendir kim bilir? Biliyorum bazen de susmak gerekir duymak için, lakin kulakları kapalı değilse insanın! Platonik bir sevdaya mahkûm değildi ki duygular. Yani AŞK biraz ilgi ister, sevmek, sevilmek ister, inanmak ister, muhabbet ister, görmek, duymak ister, sarılmak ister. Bunları yapıp kalmamı sağlamak yerine saçma sapan yaptıklarınla gönderiyorsun ya beni, merak etme GİDERİM.
Diyor ya Sebahattin ALİ “Hiçbir acı baki değildir, üflersin geçer. Bazılarına daha çok üflemen gerekir hepsi bu”
Ama yine de bilinmelidir ki “bazı yaralar üflense de geçmez”,
Ve AŞK bu, çokta beklemez…,
Gülay MORGÜL