Yine bu sabah tüm alışkanlıklarım, sevdiklerim, mutlu anlarım, işimden kalan birkaç anı ve kıyıda köşede saklanmış sandık lekesi umutlarım sıraya girip yola koyuldular. Tüm çabaları benden biraz daha uzağa gitmek. Ve öylede oluyor, giderek uzaklaşıyorlar ve ben sadece öylece bakıyor, istesem de tutamıyorum. Biliyorum bazen çok yoruyorum kelimeleri, dudağımdan dökülmeyi bekleyen kelimeler biriktikçe kusasım geliyor ve ben nefret etsem de hepsini geri yutuyorum. Midemde bir sürü kâğıt kesiği. Yine içime kanıyor acılar!

Hep her şey güzel olsun diye dua ederiz ya belki de her şey güzeldir, iyi bak diyorum kendime. İYİ BAK. Belki de gitmesi gerekenleri tutmaya çalıştığım için bu kadar ağır yüküm, belki de sadece bırakmak lazım yola tüm yüklerinden hafiflemiş ilerleyebilmek için. Çünkü sevilmeyi göze aldıysan sevgi ayağına geliyor. Yani aşkta sensin âşıkta! Sadece nerede durduğuna iyi bak, belki de yanlış yerde bekliyorsun sana iyi gelecek treni. Ya terminal yanlış ya da kestiğin bilet! Yerini değiştir diyor dış ses, içimdeki ses ise hala sana müptela!

Artık bir yerlere yetişmek için değil varmak için çabalamalıydım biliyorum. Yaş almanın belirtisi bu olsa gerek ya da hayatı tüm ekşiliğine rağmen tükürmeden yaşamak! Yetişmek yorucuydu, varmak huzur verebilir diye saklandığım yerden çıkıyorum. Çünkü tanrının planları arasında kaybolmakta vardı biliyorum, o yüzden ha bire arıyorum bazen onu bazen de kendimi. Yine acılardan sal yapıp tanrıyı aramaya çıkmıştım bir gece vakti. Baktığım hiçbir yerde yoktu. Yâda o her yerdeydi benimse kalbim mühürlü! Belki de kusurlu üretilmiştim her şeyde kusur arayışımın tek sebebi bu olsa gerek. Şimdi bulunma zamanı, var olma zamanı!

O yüzden bugünlerde dilimin ucuna gelip haykıramadığım acılarımla baş başayken yere havlu atmamak için sana aşkla baktığım aynaların altındaki bazalara kapatıyorum hepsini. Ve hava kararıyor yine, bu kez gece geçiyor içimden. Benim yürümeye mecalim yok, sarhoşum biraz, ayaklarım birbirine dolanıyor, düşüyorum yine ve ayağa kalkmak kırılmış kalbime eziyet sanki ama çimenler çok rahat. Öylece kalmalıyım.

Ben aslında inanmayı seviyordum, hayat benim direncimi kırmadan önce. Eski tip kahramanlarım vardı pelerini olmayan. Yaralarına inandığım insanlar! Acı çekmenin ne demek olduğunu bildiğinden bana çektirmeyeceklerini düşündüğüm yarım kalmış insanlar. Ne olursa olsun tamamlanmak istemeyen! Yüreği yanmışların halden anladığına inanıyordum. Kor gibi yanarken detektörden su gelmeyince üzerime kapanırlar sanıyordum. Ağlamanın hafifliğine, gülmenin üzerinde yarattığı mücadeleye inanıyordum. Ama şimdilerde gülerek deliriyorum. Sağlıklı bir akıl, asla olamayacağım bir ütopya sanki! Ve buna rağmen yalnız olmadığımı biliyorum.

Yine de sonsuzlukla bir olduğumdan beri kendimi daha kimsesiz hissediyorum. Yalnızken mutluydum belki ama sen gelince tamamlanmak gibi bir eylem girmişti hayatıma. Bir tercih değildi seni sevmek, bildiğim tek yol oydu sanki belki de mutlu olduğum tek bir an!

Ve düşünüyor insan, sevdiğine hesapsızca istediğin zaman sarılmak neden dünyanın en zor işi? Sanırım yanlış gemide olmak böyle bir şey! Gideceğin yer ile varacağın yer bambaşka! Yine de beni biraz daha sevebilmen için milyonlarca sebep bulabilirdim sen çarpıp hepsini yerlere dökmeseydin eğer.

Şimdi söyle bana: Sen çaresizlik nedir bilir misin?

Bu sorunun cevabını bulduğunda her şey için geç kalmış olsan da aynı yerden bakacağız dünyaya.

“O zamana kadar hepinizin canı cennete…”

Gülay MORGÜL