UMUDUN YORGUNLUĞU
Umut, ummaktan doğan duygu, bu duyguyu veren şey, olması beklenilen veya olacağı düşünülen şey. Ya da gelecekte kurulacak sınıfsız, sömürüsüz, özgür ve demokratik bir toplum için umut etmek. Bu anlamlar solu çağrıştırır. Umut etmek soldur. İnsanların ve toplumların son zamanlarda yaşadığı savaşlar, ekolojik sorunlar, eşitsizlik vs. insanlık dışı olaylar artık umutların yok oluğunu mu gösteriyor. Umut/Sol Dünyada ve Türkiye’de yorgun mu. Nasıl ki yorulan insanın kronik belirtileri bitkinlik ve uyku hali, enerji yoksunluğu, kas ve eklem ağrıları, kusma, unutkanlık vs. Son elli yılda ise yorulan solun da siyasal çıkmazlarının belirtileri arasında buna benzer belirtiler görebiliyoruz. Bu klinik durumdan nasıl kurtulacak sol. Sol ne yapmalı?
1760’lı yıllarda İngiltere’den başlayan sanayileşme daha sonra Avrupa’nın tamamına yayıldı. Solun, bir burjuva devrimi olan 1789 Fransız ihtilalinin toplumda yarattığı eşitlik özgürlük sloganları ile başlayan siyasi üstünlüğü yaklaşık iki yüzyıl kadar büyük bir değişim ve devrimler getirmişti. Bu devrimlerin sonucunda insanlık toplumsal ve bireysel olarak çok fazla kazanımlar elde etti. Osmanlıda ise yaklaşık yüzyıl sonra 1839 Tanzimat hareketiyle sanayileşme başlamıştır. Bu durum ülkemizde demokrasinin gecikmesine neden olmuş ve sol hareketin ortaya çıkmasını geciktirmiştir.Tanzimat hareketiyle birlikte Tersane, makarna, sabun, konserve ve yağ fabrikaları, dokuma atölyeleri, demirhane gibi fabrikalar kuruldu. Bu işletmelerin bulunduğu iller genellikle nüfus yoğunluğuna, coğrafi konumuna, tarihsel, sosyolojik ve politik önemine göre İstanbul, İzmir, Bursa, Manisa gibi batı şehirleriydi. Tabi o yıllarda küçük olan bu işletmeler sadece yerel ihtiyacı karşılıyordu. Bu üretim mekanları gerçekten bir işçi-emekçi sınıf üretemedi.
Türkiye’de 1950 de Demokrat Partinin iktidara gelmesi ile özel sektöre çok fazla ağırlık verilmiş ve sanayileşme hareketlerine bağlı olarak en fazla yatırım İstanbul’a yapılmıştır. Bu durumun sunucunda Türkiye’de işçiler bir sınıf olarak ortaya çıkmıştır. İstanbul da ve Türkiye’nin diğer kentlerinde fabrikaların artması işçi-emekçi hareketlerinin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Türkiye’de bazı kentler fabrika kenti olarak anılmaya başlamıştır. Emekçiler-işçiler fabrikada, evde, tatil mekanlarında ve birçok mekânda beraber zaman geçiriyorlardı. Bu durumum yarattığı olgu emekçilerin-işçilerin bir arada olmaları ve beraber hareket etmelerini sağlıyordu. Örgütlülüğün oluşması daha kolaydı. Emekçiler-işçiler grev, toplu sözleşme, sendika vs. konularında daha etkin ve güçlüydüler. Bu olguların sonuçları Sendikalaşmaya, 1961 yılındaki demokratik anayasanın ortaya çıkmasına ve sonuçta kurucu genel başkanı bir sendikacı olan Avni Erkanlı’nın Başkanı olduğu Türkiye İşçi Partisinin kurulmasıdır. Buna ek olarak 1965'te İsmet İnönü, CHP'nin ortanın solu olduğunu ilk kez ifade etmesidir. Soldaki bu güçlenme sonunda CHP’nin 14 Ekim 1973 genel seçimlerinde yüzde 33,3 oy alarak birinci parti olmasına neden oldu. Bu seçim şunu gösterdi ki, daha çok sanayileşen ve işçi/emekçi sınıfın yoğun olduğu büyük kentlerde CHP'nin oy oranı kırsal alanlara göre çok daha yüksekti.
1980’li yıllardan sonra dünyadaki büyük teknolojik ilerleme ile birlikte insanların hayatı kolaylaştı ve insanları birbirinden ayrıştırarak toplumsallıktan uzaklaşıp daha çok bireyselliğe yönelmelerine neden oldu. Özellikle 2000 yılından sonra bireysellik çok daha yoğunlaştı. İnternet ile birlikte bilgiye ulaşımın kolaylaşmasının sonucunda, yapay zekâ ve makineleşmenin yoğunlaşması fabrikalarda çalışan işçi/emekçi sayısı azalmış daha az insan ile kafa emeği yani entellektüel zeka üretimde daha çok kullanılmaya başlamıştır. Entellektüeller de bireysel hareket etmeyi severler. Bu sebebten ötürü entellektüelleşen insanların-toplumların örgütlü hareket etmeside zordur. SSCB nin dağılmasının nedenlerinden biri de halkın entellektüelleşmesidir. Ayrıca nüfusun artması, kurumlar ve yerleşim yerleri arasındaki mesafelerin artması, kentlerin büyümesi, ekolojinin zarar görmesi ve madde dünyasının olağan üstü oranda çoğalması nedeniylede sol bilinç parçalanarak işçi/emekçiler kendi aralarında farklı fraksiyonlara dayalı örgütler üretmişlerdir. Daha ileri gidecek olursak son zamanlarda tek kişilik örgütlerin kurulduğu bile oldu. Bu tür sosyolojik olayların sonucunda fazla miktarda küçük örgüt yada örgütçük oluştu. Bütün İşçi/emekçi sınıfını kapsayacak-birleştirecek bir bilincin ve örgütlenmenin oluşturulamaması sonucunda İşçi/emekçileri temsil eden siyasi partilerin seçmenleride umutlarını kaybetme noktasına gelmişlerdir. Buna ek olarak sol, sırtında taşıdığı eski politik, siyasi söylemlerinin kambur haline dönüşmesi nedeniyle güçsüzleşmiştir. Bu güçsüzlük/yorgunluk solu hasta durumuna sokmuştur. Sol kendini tedavi etmek için kendini sağ politikalara yöneltmiş sağı bir tedavi edici hap, şurup, serum vb. görmeye başlamıştır.
Sol iyileşmesi için yine sola dönmeli, dünya konjonktürüne uygun siyaset anlayışını değiştirmelidir. Eski ezberlerini bozmalı, sol siyasi liderler ise eski siyasi söylemler üzerine kurulu olan makamlarını bırakmalıdırlar. Son zamanlarda olağanüstü artan kafa emeğini kol emeğinden daha çok ön planda tutmalı. Çünkü artık eski işçi/emekçi sınıfı yok. Tarihsel ilerlemeye göre işçi sınıfıda fabrikada, atölyelerde, inşaatlarda vb. tamamen kol emeğiyle çalışan emekçi değil artık. Kapitalist sisteme entegre olmuş, george orwell’ın 1984 romanındaki gibi bir göz ile izlenen medya ve internet aracılığı ile bilinci değişmiş-değiştirilmiş işçi sınıfından tek başına dünyayı değiştirmesini beklemek hayal kurmaya benziyor.
Bu sorunsalların sonucunda sol dünyayı değiştirmek için toplumsal ilerlemeye bağlı olarak az da olsa entelektüelleşen mavi yakalı işçi/emekçiler haricinde konjonktürel olarak artık aynı öneme sahip olan sol entellektüellerle, beyaz yakalı işçilerle, ekoloji topluluklarıyla, toplumda farklı etnik ve inanç kimliğine sahip topluluklarla, sanatçılarla, marjinal unsurlarla ve muhalif olarak ötekileştirilen sınıflarla da iş birliğine gitmelidir. Teknolojinin olağan üstü katkısıyla sosyolojik yapının değiştiğini kabul ederek emekçilerin parçalanmasına imkan vermeyen, mutlaka teknolojiye ayak uyduran, propagandasını yeni teknolojilere göre yeni söylemler üreterek yapan örgütlü ve birleşik bir toplum bilincinin oluşturulması gerekmektedir.