Çokça amin…

Gerçekten kaderimizi belirleyen şey coğrafya mı? Yoksa hangi kabuktan çıktıysanız ona benzersiniz hikâyesi mi? (bunu ben uydurdum) Nasıl değiştirilir hayatlar ya da kader denilen alın yazısı gerçekten ölünce mi son bulur! Hangi ayak izini takip etsek düşeriz mutluluğa ya da hangi ayak izini takip edeceğimizi nasıl anlayacağız sorusu bambaşka bir dünya…

Yine cevapsız sorularla boşluğa bakıp sana sesleniyorum.

Bazen kontrolü bırakmak lazım kaza yapmak için. Çünkü kontrolü bırakmasaydım bunları sana yazıyor olamazdım. Sürat felakettir derler lakin beklemekte çözüm değil. Zaten frende tutmuyor bende, ömür geçiyor sadece, o yüzden iyidir bazen son hızla giderken frene gerek duymamak. Beklemek sadece meyvenin olgunlaşmasına yarıyor, ya biz onu yemeğe yetişemeyeceksek! Bide böyle düşün.  

Yine de bazen ne yapacağını bilmeyen insanlar gibi köşeme çekilip beklerken buluyorum kendimi. İçimde korkunç çığlıkları bastırıp sessizce gülümsemek, boğazımda düğüme dönüşüyor böyle zamanlarda. Susamıyordum lakin konuşamıyordum da! Ne zaman kabullenmiştim başıma gelenleri; sen varken sensizliği tercih etmeyi, mutlu olmak varken hüznün denizinde boğulmayı.

Bazı şeylere razı olmak bazı şeyleri yok saymakla başlıyor. Şimdi vazgeçmek için neyi beklediğimi düşünürken dörtnala koşuyorum yokluğuna. Sevmekte biraz vazgeçmek aslında. Sanıldığı gibi çokça mutluluk değil! Sevdiğin kişi tarafından sevildiğini hissetmediğin sürece acıya dönüşen eylemlerden sadece biri. Ne zaman kabullenmiştim böyle sevgisiz başıboş dolaşmayı satırlarda, ne zaman vazgeçmiştim kendimden ve ne zaman susmuştu hayata dair kalbimin atışları. Oysa yol uzundu ve her doğan güneşle yeniden başlıyordu hikâyem. Yani her şeye rağmen sevip sevilmeliydi insan! Anla. O yüzden boş ver şuana kadar yazdıklarımı!

Yarım kalmış kahveden, yaşanmamış hikâyelerden, gecenin ortasında uyanılmış uykudan, doymadan kalkılmış yemekten, sarılmadan uyuya kalmış geceden, mutlu olunmadan yaşanmış bir ömürden ne bekler ki insan? Geç kalmamak lazımdı hayata, hadi daha hızlı sür korkmadan. Cesaretin sevgiye olan özleminle karışsın. Çünkü seninle her şey daha farklı sanki umut kokuyor ellerin, gözlerin huzur. Durma bir şeyler yap. Yeniden başlasın hikâyem.

Mesela mavi gökyüzünden düşen damlaları topla benimle. Basmak istediğim ayak izim, görmek istediğim gönül gözüm, sarmak istediğim sıcak battaniyem ol. Biraz telaşsız, biraz sessiz, biraz da huzurlu bir hayatı başımdan aşağı boca et istiyorum. (Kesinlikle bunu hak ettiğimi düşünüyorum, sakın ukalalık olarak algılama ya da algıla, belki daha çok eğlenceli olurJ) Zorla iteklemeye çalıştığım hayatıma yürüteç olur musun sen? Mutsuzluğa veda etmeyi öğrenmek, hatta kaygılarımdan uzaklaşmak için dizlerinin dibinde alabilir miyim soluğu? Zile basıp kaçan komşu çocuğu değil de, içeriye davet edilmek için üşüsen bile sonuna kadar kapının önünde bekleyen geleceğim olur musun? Yerime daha iyisini koyacağın kişileri aramak yerine, kapıyı açtığımda beni öpmeyi deneyebilir misin? Sormadan!

Bence bir düşün! Öylece birden öldü demesinler bizim için, birbirlerini çok severken birlikte gitti desinler ama birbirlerinden değil. Ne dersin? Daha çok soru sorayım mı yoksa sen hepsini gözlerime bakarak cevaplamak ister misin? Susma!

Biliyor musun güzel kızların elleri ve ayakları soğuk olur derler, güzelliğe bakmadan ısıtır mısın ısınmayan parmak uçlarımı. (Gerçi bu teoriye göre bende güzel oluyorumJ)

Hani bir filmde diyordu ya Leon “Sevgiyle güzelleşmeyen insanlardan kork Mathilda. Onları hiçbir şey mutlu edemez.” O zaman sende biraz sever misin beni? Belki her şeye inat mutlu olabilirim.

Hani bazı insanlar birbirinin şansıdır derler ya

Sen yüreği güzel adam, benim şansım olur musun?

….!

Çokça amin...

GM