Vedalar derindir ve bazı ipler yetmez onu kurtarmaya…

Hoşça kal…!

Tavşanın şapkadan çıkmadığını öğrendiğimde vazgeçmiştim sihirbazlardan. Kötülerin artıp iyilerin kaybolduğunu görünce tanrıya inanmaktan, çokça sevip hep aynı yerden ihanete uğrayınca aşktan, yasaların tüm insanlar için aynı olmasına rağmen eşit uygulanmadığını gördüğümde adaletten hukuktan, güçlünün zayıfı ezmekten vazgeçmediğini gördüğümde insanlıktan vazgeçtim.

İnanmak, bir tutkunun insanda bıraktığı ağır bir yolculuk şekli. Hep kandırılmışlık hissi, hep bir tuzak mevzusu ve ayağım bir türlü kurtulmuyordu bu kapanlardan. Bir farenin peynire ulaşmak için döndüğü tekerlekteyim, ben döndükçe peynirde aynı oranda dönüyor ve ben bir türlü yetişemiyordum huzura. O yüzdendir sanırım hep açım azıcık mutluluğa. Yalanlar içinde yalan canımı acıtmaktan öteye gidemiyordu nedense, Hep inandıkların, sevdiklerin tüm geleceğini ters yüz ediyor. Oysa hayattaki tek gerçek inanmakla başlıyordu. İnanıyorsan vardı her şey, inanmıyorsan hiçbir şeydi her şey.

Aynı yatağa girip birbirine sarılmıyorsa insan nasıl aşktan söz edebilirdi ki? Dürüst değilse dürüst davrandıkların, nasıl devam eder sonsuza kadar sürsün dediğin sevda! İki kişiden biri ya yalancıydı ya da yanlış! Olmaması gereken yere olmaması gereken birini koyduğunda dengeler değişiyordu ve asla yetişemiyordun doğruya. Bir ileri iki geri adımlarda taşınıyordu hayat denilen hastalık ve bir türlü iyileşmek nedir bilmiyordun. Bu döngü seni yordukça kayboluyordun. Belki de çok sevmeden ansızın yok olmak lazımdı bir sihirbazın ellerinde tekrar inanmak için!

WhatsApp Image 2023-02-04 at 13.25.15

Telaşa gerek yoktu, nasılsa hiçbirimiz kalıcı değildik. Gitmeden önce ne yaşadıysak kâr, neyi yaşamadıysak koca bir boşluk sadece. Yaşadıklarımın bu yıl bana öğrettiği tek şey hiçbir şeyi zorlamamak. Ben değer verdikçe kaybolan sevgiden, gözümde büyüttüklerimden, verdiğim değeri almak için gösterdiğim çabadan vazgeçtim. Ne kadar karşısında dursam da fırtınaların, elli kiloyla beni alıp savuruyor bir yerlere, tutamıyorum. Denize düşsem yılan arıyorum o kadar yani. Ben istemesem de sahile vuruyor teki kaybolmuş ayakkabım. Sonra bir arama kurtarma ekibi çıkıyor sahneye, oysa ölmüşüm haberleri yok. Ama hala anlaşılamamak tek derdim. Geç gelen adalet gibi, ayrıldıktan sonra sevilmek gibi, gidildikten sonra kıymeti anlaşılmış biri gibi, ölünce değerlenmiş bir tablo gibi, yani hatırı sayılır bir yokluk gibi! Bazen bir sonraki sefer yok işte. Yarınlar, bir sonraki hafta, diğer ay. Bazen sadece şuan var ve sen şuan tüm duygularımı yaka paça uçurumdan aşağı attın. Ve ben sana sabrederken aslında sen beni kaybettin. Madem yanımda olmaya niyetin yoktu niye hala oyalamakla uğraşıyorsun, bırak git. Bir köşeye oturtup eline birkaç oyuncak verip, oyalanmasını bekleyeceğin bir çocuk değilim ben. Yok saydıkça bitiyorum. İnsanın kalbi sadece ölünce durmaz, durunca da sadece kalp masajıyla çalışmaz, biraz sevgi, biraz ilgi, birazda inanmışlık gerekir. Her zaman bir plana ihtiyacı yok insanın, bazen sadece dürüstçe sevmek gerekir. Anladım ki o kişi sen değilsin! Nasıl girdiğini anlayamadığım hayatımdan derin yaralar bırakarak çıkıyorsun. Aynı bir kurşunun göğsünde küçük bir yara açıp, sırtından çıkarken kocaman bir boşluğa dönüşmesi gibi boktan bir şey bıraktın avuçlarıma. Söyle nasıl af ederim seni artık yaşamıyorken? Söyle aynı anda aynı şeyleri düşünmemiz yeter mi bizi kurtarmaya!

Vedalar derindir ve bazı ipler yetmez onu kurtarmaya…

Sen o yüzden hoş kal, benden uzakta kal…(kalabilirsen)

GM